ATATÜRK’ÜN TARİH GÖRÜŞÜ – 4 –

ATATÜRK’ÜN TARİH GÖRÜŞÜ – 4 –
Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktı

esat-atalay-001.jpg
“Türkler on beş asır evvel Asya’nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiş ve insanlığın her tür kâbiliyetlerine belirti olmuş birer unsurdur. Sefirlerini Çin’e gönderen ve Bizans’ın sefirlerini kabul eden Türk Devleti, ecdadımız olan Türk milletinin teşkil eylediği bir devlet idi.” (1922 Atatürk’ün S.D.II, s. 262.)

“Türk Milleti! Sen, Anadolu denilen yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın. Fakat, geleceğine güvenebilmek için bu gün çalışman lâzımdır.”(Yaşa. Dursun, Atatürkçülüğün Esasları, Ankara-1988, s. 53.)

“Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır.”(Yaşa. Dursun, a.g.e, s. .57.)

“Tarihimizle müspettir ki, şimdiye kadar nihayetsiz zaferler elde etmişizdir. Tarihimiz bir çok parlak muzafferiyetler kaydeder. Fakat zaferle beraber her şey bırakılmış ve semerelerini toplamağı ecdadımız ihmâl etmiştir.”(1923 Atatürk’ün S.D. n, s. 53.)

İmparatorluk hayali

“Bu milleti bugün idam sehpası karşısında bulunduran işlerin ve hareketlerin kaynağı hayaldir, hissîyattır. Uzaklara gitmeye hacet yok.

Bu milletin umumî seferberliğinin hangi hakikate, hangi hakikî hesaba dayandığını bir defa düşününüz. Bunun tek sebebi hissîyattır! Umumî harbe, ne ile girdik? Hangi hakikattir? Histir! Daha ilerisine gidelim, mazimize dönelim; küçük bir tarihî vak’a: Sadrazam Kara Mustafa Paşa, bu milleti Viyana kapılarına sevk ederken bütün Kuzey Almanya’yı zapt ve fethederek dünya çapında bir Osmanlı İmparatorluğu yapmak hülyasına düşmüştü.

Fakat, zavallı paşamız düşünmüyordu ki bütün bu zafer emelleri peşinde dolaşırken, bu teşebbüsler torunlara, babadan miras kalmış yerlerini kaybettirmek için zemin hazırlıyordu. Fakat efendiler! Bu topluluğun büyük bir imparatorluk, maddî bir imparatorluk hâlinde bir noktadan sevk ve idaresini düşünmek istiyorsak bu bir hayaldir! İlme, mantığa, fenne aykırı bir şeydir! Dikkat ediniz ve bir tarihî hakikat, bir fennî ve ilmî hakikat olarak daima hatırda tutunuz ki, bir siyasî cismin hududunu geçemeyeceği bir güç sonlanması vardır! Nasıl ki bir insanın normal teşekkülü için birtakım mâkul ve tabiî hatlar vardır. Eğer bu hatlar tabiîlikten uzaklaşırsa, eğer insanın teşekkülünde bu hatların tecavüz edilmesi söz konusu olursa, o zaman karşımızda ya hiç gelişmemiş bir cüce veyahut dev gibi bir şey görürsünüz! İnsanın teşekkülü için böyle olduğu gibi insanlardan meydana gelen topluluklarda da bu kaide aynen mevcut ve geçerlidir. Birkaç asır evvelki vaziyetimize gözlerinizi çeviriniz: Afrikalar, Suriyeler, Iraklar, Makedonyalar, Bulgaristan, Sırbistan ve diğerleri... Bütün bu ülkeleri göz önüne alınız. Bütün bu ortam, bu geniş daire içerisinde iklimi çeşitli ve orada oturan milletlerin tabiatları çeşitli, her şey çeşitli olduktan sonra bunların hepsini bir imparatorluk altında bulundurmak ve yaşatmak mümkün müydü? Tabiata, akla ve tabiat kanununa aykırı olduğundan dolayı neticenin ne olduğunu görüyorsunuz!”(1921 Atatürk’ün S.D.I, s. 193-195.)