ATATÜRK’ÜN VEFATI VE YABANCI BASIN -6-

ATATÜRK’ÜN VEFATI VE YABANCI BASIN -6-
Eğer Türkiye büyük kurucusunu kaybediyorsa Yunanistan da büyük bir dostunu kaybediyor

esat-atalay-001.jpg
Katimerini Gazetesinde kullanılan bir ifadede ise; “...Aynı medeniyet yolunda ilerleyen iki milletin asırlarca süren boğazlaşmadan sonra birleşmeleri kadar tabii bir şey olamaz”(“Balkan Gazetelerinde Dostça Neşriyat”, Ulus, 31 Ekim 1938, s. 3), denilmiş ve Türk Yunan dostluğu ön plana çıkarılmıştır. Aynı gazetenin başka bir yorumunda da; “Her memleket milleti zafer, refah ve saadet yolunda ilerleten büyük adamlarına heykeller dikecektir. Fakat Türkiye’nin, Kemal Atatürk’ün heykellerinin yapılmasında kullanacak taşı bulmak için dağlarını deşmesi, karıştırması icap edecektir. Zira Türkiye, herkesin haset ettiği bir adama, dostlarının ve düşmanlarının hayran olduğu bir deha adamının ziyası yalnız Türkiye için değil bütün medeniyet ve dünya için bir ziya teşkil eden bir adama malik bulunmak bahtiyarlığına nail olmuştur” ifadesine yer verilmiştir.(“Büyük Balkanlı Büyük Adam”, Akşam, 14 Kasım 1938, s. 2)

Proia (Gazetenin 17-18 Şubat 1937 tarihli nüshasında Yorgi Peşmezoğlu, Atatürk hakkında yazdığı bir yazıda Doğu Avrupa’nın en ucunda yaşayan milletlerin barış içinde yaşamalarıyla beraber, gelişme ve ilerlemelerine temin edecek barış ortamını sağlayan en önemli liderin Mustafa Kemal olduğunu ve bu huzur ortamını tamamen ona borçlu olduklarını yazmıştır. Bkz. Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiye’si (1923-1938), İstanbul 2003, s. 37) (Proya) Gazetesi, onu büyük ıslahatçı olarak tanımlamakta ve şu cümlelere yer vermektedir; “Biz Yunanlar onun Türk-Yunan dostluğuna ve teşriki mesaisine olan sarsılmaz imanını heyecanla hatırlayacağız. Eğer Türkiye büyük kurucusunu kaybediyorsa, Yunanistan da büyük ve emin bir dostunu kaybediyor.”(“Büyük Balkanlı Büyük Adam”, Akşam, 14 Kasım 1938, s. 2)

Proia Gazetesi bir başka makalesinde de yine aynı hususa yer vererek Türk-Yunan dostluğundan bahisle şunları yazmıştır; “Her yeni fırsatta Türkiye ile Yunanistan arasındaki sıkı ilişkilerin ve Balkan milletleri arasındaki anlaşmanın sarsılmaz olduğu ve daima büyükte bulunduğu tahakkuk etmektedir. Bu ilişkiler ve bu anlaşma, Türk ve Yunan milletlerinin ve onların zimamdarlarının (yöneticilerinin) vicdanında fizyolojik olarak neşvünema (gelişme) bulmuştur. Bozulmasına da imkân yoktur. Ege Denizi’nin iki sahilinde yaşamakta olan iki milletin dostluk ve ilişkilerinin bu şuurlu zaruretine vücut vermek için bu iki milletin mazide aralarında ihtilaf mevzuu teşkil etmiş ve Balkanlarda istikrarsızlığın ve endişenin devamlı amili olmuş olan her şeyin üzerinden bir sünger geçmeleri icap ediyordu. Bu tecrübe kolay bir iş değildi. Fakat istikbali karşılamak için bu tecrübenin yapılması aşikâr ve mübrem(vaz geçilmez) bir zaruretti. Bu zaruret, azimkârane ve zaafa kapılmaksızın mazinin tasviyesine medar(yardımcı) olmuştur. Bu gaye elde edildikten sonra istikbal parlak vaatlerle ve milletlerimizin müşterek sulhu ve refahı hakkındaki teminat ile malî olarak kendisini göstermiştir. Milletlerimiz asırlarca yan yana yaşamış olduklarından ve uzun tarihleri sayesinde yekdiğerini tamir etmeği öğrenmiş bulunduklarından artık bir daha gevşemeyecek, zaafa düçar olmayacak(uğramayacak) tam ve mütekabil bir ilişki sahasında birleşmişlerdir.”(“Yunan Gazetelerinin Hararetli Makaleleri”, Akşam, 18 Kasım 1938, s. 7; “Atatürk’ün Ziyaı”, Kurun, 20 Kasım 1938, s. 9)”