Atme'de şehit düşen 3 MİT mensubu...

Vatan uğruna, bayrak, millet uğruna adını hiç duymadığımız, hiç de duyamayacağımız şehitlerimiz vardır. İşin doğasıdır, gereğidir bu. Çeşitli kimliklerle, çeşitli pasaportlarla görev yerlerine giderler, onlarda aynı kahraman askerlerimiz, polislerimiz gibi yiğitçe mücadele ederler. Şehit olurlar, gazi olurlar... Bırakın isimlerini bilmeyi çoğu zaman ne olup bittiğinden bile haberimiz olmaz. Sessiz sedasız memleketlerine getirilirler, bazen de düştükleri yerde toprağa verilirler. O yiğit adamlar bu vatanın isimsiz kahramanlarıdırlar!.. Valiliklerin; şehitler, gaziler listesinde adlarını da bulamazsınız...

Evet!.. 6 Ekim Perşembe günü yaşadık yukarıdaki satırlarda anlatmaya çalıştığımın bir benzerini. Suriye'nin İdlib'e bağlı Türkiye'ye sıfır konumda bulunan Hatay Reyhanlı'nın Bükülmez köyü karşısındaki Atme çadır kentine düzenlenen bombalı saldırıda kimi kaynaklara göre 20'den fazla, kimi kaynaklara göre de 35 ÖSO üyesi hayatını kaybetmişti. 20'si ağır 75 kişi de yaralanmıştı. Mahkum edildiğimiz alıştırılmış çaresizliğin gereği bir gün konuştuk geçiştirdik olayı. Bölgede sürekli operasyonlar olduğu için asker şehidimiz var mı diye baktık; "yok"tu...

Aslında, öyle değildi işin gerçeği!.. Rakamlara yansıtılmayan acı bir gerçek vardı... Kahraman 3 MİT  mensubunu şehit verdik. Patlama sırasında kampta görev yapan MİT'in kahraman evlatları arasından  şehit olan 3 fidan sessiz sedasız toprağa verildi. Rabbim, mekanlarını cennet etsin...

***

Musul operasyonu ile başlayan süreçte Irak hattında gerilim en üst noktaya tırmandı. Başika krizi nedeniyle Türkiye'ye karşı küstahça tavır sergileyen Irak Başbakanı  Haydar El  Abadi'ye R. Erdoğan'ın yaptığı sert çıkışlar tartışılıyor Ankara'da. İşin gerçeğini yansıtmak gerekirse, diplomasi koridorlarında Abadi'ye ne kadar kızgınlık varsa o kadar da Erdoğan'ın söylem dili konusunda rahatsızlıklar var. Geçeceğim ama önce Genelkurmay cephesindeki havayı aktaralım;

Musul operasyonuna Türkiye'nin katılıp katılmaması konusunda karargahta farklı görüşler seslendiriliyor. Komuta cephesinde bütünlükten bahsedilemez. "Sadece hava unsurlarımızla katılalım"ı seslendirenlerin yanı sıra, "ABD'yi ikna edip sınırlı sayıda da kara güçlerimizle bu operasyona dahil olalım" diyenler var. Fırat Kalkanı operasyonundaki ÖSO formülü gibi. Fakat Başika'daki Türk askerlerine yönelik tehdidin boyutu çok büyük. Başbakanlık kaynaklarından edindiğim bilgilere göre; son güvenlik zirvesinde Genelkurmay, R.Erdoğan'a Irak ve Başika'daki askeri varlığımız hakkında oldukça kapsamlı bir sunum yaptı. Açık tehdit mesaj ve hareketleriyle birlikte Başika'daki askeri birliğimizin/üssümüzün çembere alınması ile birlikte doğabilecek sıkıntılar sıralandı. Tüm avantaj ve dezavantajlar alt alta koyulduktan  sonra R. Erdoğan, "Başika'dan tek asker çekilmeyecek" talimatını Genelkurmay'a verdi. Erdoğan'ın, Abadiye, ayar çekerken, "biz bildiğimizi okuruz" sözlerinin de bir nevi perde arkası bu!..

R.Erdoğan'ın dış sorunlarda kullandığı dilden şikayetçi olan sadece CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu değil. Ankara'nın diplomasi koridorları çok sıkıntılı.

"Musul'da ne olacak" sorusunu yönelttiğimiz Dışişlerinde görevli  üst düzey bir diplomat şunları söylüyor;

"Bizimkiler her şeyi karıştırıyor maalesef. Bu da tam olarak hazırlıklı olmadıklarından. Hiç kimse bizim oraya girmemizi istemez. Dolayısıyla durmadan orayı komplike etmenin bir anlamı yok. Bir Başika krizidir gidiyor. İşin gerçeği; İran ve Rusya'da olduğundan dolayı bizim oraya girmemiz gerçekten çok zor. Bizimkiler durmadan Abadi'yi konuşturup duruyor ama hiçbir anlamı yok, sonuç alamıyorlar. Şimdi İran meselesi önemli. Bu Barzani tarafı durmadan Türkiye'ye geliyordu. 'Bizim suyumuz bitti aman suyumuzu' kesmeyin diye. İşin esası İran suyu kesiyordu ondan bize geliyorlardı. Şimdi hiç bizim suyumuz diye gelen yok!. Neden?.. Çünkü; İran'dan bir sıkıntı çıkmıyor. Bir kere bizim bu zihniyeti de çok iyi görmemiz gerekiyor.

Yarın bugün koalisyon güçleri de 'siz Başika'dan çıkın' derse ne olacak? Şimdi durmadan yazıyorlar, havadan destek veririz diye. Yahu karada yoksun, ne yapacaksın? Koalisyon güçleri sahaya bakıyor. İran karşı, Irak'taki Şiiler zaten karşı, Irak'taki Sünni grupların bir kısmı sana karşı, Kandil'deki PKK sana karşı, peki o zaman neden seni orada istesinler? ABD bunları görüyor ve dikkatli davranıyor, çünkü sen dikkatli açıklamalar yapmıyorsun. Saha gerçeğine aykırı bir yol izliyorsun, o da inandırıcı olmuyor. Bir Nuceyfi'dir gidiyor!. Burada Musul'un gerçeğinden kopuyorsun. Musul'da çok güçlü aşiret yapıları var. Onlarda ağa sistemiyle yönetiliyor. Ağalar çok güçlü. Sahadaki güç dengesini iyi okumanız gerekiyor. Şimdi ABD tüm bunları görmüyor mu? Görüyor. Verdiğiniz demeçler ortada, o zaman ne olacak? Sonuç açık, ABD sizi orada istemiyor. Siz eğer diplomatik bir akıl ile konuşursanız o zaman sonuç alırsınız, ama böyle yapmazsanız sonuç alamazsınız, elinizdekini de kaybedersiniz. Şimdi tutturdunuz bir Rakka, bir Musul diye. Şart mı sizin fiilen orada olmanız? Rakka zaten apayrı bir konu, işin düğümü Musul'da çözülecek.

Şimdi masada bulunmanın yollarını arıyorsun. Masaya böyle oturamazsınız. Masada bulunmak istiyorsanız zaten masada olduğunuzu unutmayacaksınız. Şu anda siz öyle ya da böyle o bölgeyle bir petrol ilişkisine girmişsiniz, Barzani bölgesiyle görüşüyorsunuz, bunu KYB'ye de yayarsanız o zaman ilişkiler kişisel olmaktan çıkar, kurumsallaşır, o zaman da siz zaten masadaki yerinizi sağlamlaştırırsınız. Musul'da hedeflerinizi siyasi olarak iyi belirleyip, kurumsallaştırırsanız zaten şu anda masada olduğunuzu hatırlarlar."

Dışişleri'nin deneyimli diplomatları bunları bize konuşuyorlar da Erdoğan'a anlatabiliyorlar mı? Hayır!.. Söylediklerine göre "kale alan yok"...  Bir de "FETÖ"cü ilan edilme korkusu var!..

Yazarın Diğer Yazıları