Avrupa Birliği’nde bilek güreşi

3 Temmuz’daki yazımızda AB Parlamento seçimlerini ele almış ve gerçekleşecek önemli değişiklikleri ileriki bir tarihte ele alacağımız sözünü vermiştik. AB’de beklenen değişiklikler gerçekleşti. Türkiye’nin üyeliğini ve ilişkilerini de ilgilendiren bu değişiklik AB içinde çok önemlidir. AB’nin bütün üst düzey yöneticileri değişmiştir. Bu değişiklikleri not edelim. AB’nin en üst makamı olan Konsey Başkanlığı’na Polonya Başbakanı Donald Tusk getirilmiştir. Bilindiği gibi Belçika’nın eski başbakanı Van Rompuy bu makamda idi. İkinci önemli makam olan AB Komisyonu Başkanlığına Lüksemburg eski Başbakanı ve euro kullanan ülkelerin üye olduğu Eurogroup eski başkanı Jean Claude Juncker getirilmiştir. Bilindiği gibi Portekiz’in eski Başbakanı Jose Manuel Barosso Komisyon başkanıydı. Üçüncü önemli makam olan, Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilciliği Başkanlığı’na İtalya’nın eski Dışişleri Bakanı Komünist ideolojiye sahip bayan Frederica Mogherini atanmıştır. Eski başkanı İngiliz diplomat Catherine Ashton idi. AB’nin 28 Komiseri (Bakanları)de değişti. Türkiye için önemli olan genişlemeden sorumlu Komiser Çek Cumhuriyetinden Stefan Füle gitmiş yerine Avusturyalı Johannes Hahn gelmiştir. Değişmeyen tek önemli makam AB Parlamento Başkanı Alman Martin Schultz dur. Sosyalist olmasına rağmen sağcı Başbakan Merkel, Schultz’un başkanlığa devam etmesi için önemli çaba sarf etmiştir.

Yukarıda not ettiğimiz atamalar oldukça sıkıntılı olmuş ve her seferinde bilek güreşi yapılmıştır. Bu güreşin tarafları arasında, bir tarafta İngiltere diğer tarafta ise Almanya ve Fransa vardı. Geleneksel olarak İngiltere-Fransa karşı karşıya gelir ve aralarında ciddi sorunlar yaşanırdı. Almanya ise sessiz kalır kimseyle kötü olmadan aradan sıyrılırdı. Bu kez İngiltere ile bilek güreşinden kaçınmadı ve Fransa’nın desteğini de alarak mücadele etti ve İngiltere’yi, AB yönetiminden uzaklaştırdı. Yapılan bu yeni atamalar İngiltere’ye rağmen yapılmıştır. Özellikle, İngiltere Başbakanı Cameron, Juncker’in atanmasını istememiş ve adeta karşı kampanya yürütmüştür. Ancak Almanya her şeyi göze alarak atamayı sağlamıştır. Bu yeni politikanın ciddi sonuçları olabilir. İngiltere Başbakanı Cameron, 2016 yılında AB için referanduma gideceğini söyledi. Bunun anlamı; İngiltere, AB’den çıkacak demektir. Çünkü İngiliz halkı AB’ye karşı. Bazı AB yanlıları buna sevinebilir. Ama şunun bilinmesi gerekir ki İngiltere, yalnız gitmez ve Almanya-Fransa ikilisini mutlu bir şekilde baş başa bırakmaz. AB, başarılı olamadı. Herkes bunda muvafık, ama nedenleri konusunda farklı düşünceler var. Kimilerine göre başta İngiltere olmak üzere bazı üye ülkeler, AB’nin bütünleşmesine engel oldukları için örgüt başarısız olmaktadır. Kimine göre ise bir Avrupa kıtasını tek devlete dönüştürme fikri ve bu kadar farklılıkları bir araya getirme hayali, üye ülkelerin ekonomilerini, özellikle az zengin üyelerin ekonomilerini olumsuz etkilemekte, sistemi bürokrasiye boğmaktadır. Almanya ise, zenginliğine zenginlik katmaktadır. Zaten bu nedenle de Almanya hiç olmadığı kadar AB taraftarı olmuştur. İngiltere AB’den ayrılırsa boş durmaz, 1960’ta AET karşıtı kurduğu EFTA benzeri yeni bir rakip örgüt kurabilir, bu kez başarılı olma şansı çok güçlüdür. Bugün AB içinde beklediğini bulamayan çok sayıda üye ülke, İngiltere’nin öncülüğünü yapacağı, daha gevşek, daha ekonomik ve daha az siyasi bir örgütü tercih edebilir. Ayrıca Türkiye başta olmak üzere AB’ye üye olamayan veya henüz olmamış birçok ülke, gönüllü bir şekilde katılacaktır. Anglo-Sakson grubu zengin ülkeler (ABD, Kanada, Avustralya vd.) ve Japonya ile Güney Kore benzeri zengin ülkeler ile çember genişletilerek AB ikinci plana itilebilir. Bu nedenle Almanya-Fransa ikilisi böyle bir durumu göze alabilirler mi, yoksa İngiltere ile anlaşma yolunu mu ararlar, zaman içinde göreceğiz. 

Yazarın Diğer Yazıları