Avrupa’da milliyetçilik değil ırkçılık artıyor

Son dönemlerde moda oldu. Milliyetçilik ile ırkçılığı kardeşmiş gibi gösteren millî kimlik düşmanları bütün milletlerin kendi çıkarlarını düşündüğü gibi kendi soydaşlarını da sevmeleri çok doğal.

Ancak Avrupa’da milliyetçilik söylemi ile veya benzerliğiyle son zamanlarda çok oy alan partiler karşıtlık politikalarını İslam ve Türk düşmanlığı üzerine kurgulamışlar. Açıkça İslam düşmanları ve Türkiye düşmanları Avrupa’da en liberalinden en sosyalistine kadar herkes tarafından korunmaktadır. Türkiye’de ise milliyetçilik insan sevgisi üzerinden başlayarak vatanseverlikle vücut bulmuştur.

Türkiye’yi ve bölge ülkelerini sömürmeye alışmış emperyalist Batı ve Amerika, Türk milliyetçiliğinin önünü kesemeyeceğini anlamış bu sefer ciddi paralar harcayarak milliyetçi siyasetin şekillenmesine ve içlerine yönetici kriptoların yerleştirilmesine kadar her türlü operasyonu yapmıştır.

Türk seçmenlerin Türk milliyetçiliği siyasetinden soğutulması için her türlü olumsuz senaryolar kurgulanmış ve icra edilmiştir.

Nerede sevimsiz tipler İslam’ı temsil ettiğini iddia ediyorsa, nerede kaba saba tipler varsa milliyetçiliği temsil için öne sürüldü, vatanseverlerin ülkeyi yönetmesine engel olmayı başarmışlardır.

Bu oyunu bozacak tek eksiğimiz millî kimliğimizdir. Geçmişi temiz, hukuk nosyonu kuvvetli, rüştünü ispat etmiş milliyetçi siyasi figürlerin öncü olmadığı yapılar, olsa olsa seçmeni sadece uzaklaştırmaya yarar.

Emperyalistlerin en büyük silahı, sermayeyi, medyayı bir şekilde kendileriyle iş birliği yapacak kişi ve yapılara teslim etmektir Yıllar önce ciddi finansman destekleri ile kamuoyu oluşturma ve baskı gücünü ortadan kaldırarak kirli bilgilerle bir korku atmosferi yaratarak, sorgulama ve itiraz kültürünü yok etmişlerdir.

Önümüzdeki aylar içerisinde Türkiye’de yerel seçim olacak. Hiç kimse şehirlerde yaşanılabilirliği, şehirlerde konforlu yaşamı ucuzlatmayı, şehirlerde park ve çevreciliği, kısacası belediye hizmet ve projelerini konuşmuyor hâlâ dış politika üzerinden güvenlik ve iç politika üzerinden yerel seçimler şekilleneceği benziyor.

Belediyeler Afrika standartlarında hizmet verirken, ücretleri en gelişmiş Batı standartlar üzerinden belirliyor. Şehirlerde çeşmelerden akan suların içilip içilmemesi dâhil kontroller ve raporlar hiçbir zaman yayınlanmıyor, ülkemizde kirli havalardan hiç kimse bahsetmiyor, trafiğin insanları canından bezdirdiğinden bahsedilmiyor.

Şehirlerde barınma sorunundan hiç bahsedilmiyor. Dar gelirlilerin sıkıntılarına belediyeciliğin nasıl temas etmesi gerektiği ile ilgili ortada hiçbir şey yok.

İstanbul gibi büyük kentlerin dirisine de ölüsüne de cevap verecek bir hizmet anlayışı asla geliştirilemiyor. Muhalefet iktidarı doları kaçtan aldı kaça getirdi, diye suçlarken iktidar ve yanlıları da belediyeleri 6 TL’den İSPARK ücretlerini teslim alıp 52 TL yapmalarını sorguluyor ama bu atışmalarının vatandaşa faydası var mı yok mu bu tartışılmıyor?

Türkiye’de siyasetin üstünden istisnasız herkes nasıl rant üretiriz, nasıl nemalanırız nasıl bir konforlu alan buluruzun peşinde!

Sadece İSPARK’ta yandaşları çalıştırmak için yüzlerce fazla işçi çalıştırılmak yerine Avrupa’daki gibi yazılım sistemleri ile çok az insan çalıştırarak İSPARK gelirleriyle her semte fazla kreş ve kadınlara ek gelir sağlayacak projelere kaynak oluşturulabilir.

***

Ülkemizde kadınlarımıza yapabileceğimiz en büyük iyilik kolay çocuk büyütmesini sağlamak ve bu konuda maddi yüklerini azaltmaktır.

Bu çerçevede dünyadaki örnekleri vizyonuna alan yerel idarecilere çok ihtiyaç var. İstanbul’da siyasetçiler bu liyakatli insanları bulup değerlendirirler. Sosyal medyada görüyorum hayatlarında hiçbir başarı hikâyesi olmayanlar, aday adaylığını ilan etmiş durumdalar!

Kaynak oluşturmanın İstanbul’da sanıldığı kadar zor olmadığını işin uzmanlarını dinlediğinizde daha çok siyasetçilere kızıyorsunuz. Bu bakımdan hangi siyasi parti değil hangi aday şehrimizde belediye başkanlığına aday olacak ona bakmalıyız.

Yazarın Diğer Yazıları