Avustralya anılarım (I)

Ağızlardan hiç düşürülmeyen  “Batı Demokrasisi”  ile yönetilen, küçücük nüfusuna rağmen dünya çapında üretim yapan ve vatani görevimi tamamladıktan sonra dil eğitimi için gittiğim Avustralya’dan bazı örnekler vermek
istiyorum.
1992-1994 yılları arasında bulunduğum Avustralya’nın Newcastle ve Melbourne şehirlerinde gerçek anlamda demokrasinin ne olduğunu öğrenme fırsatı buldum. Newcastle’a ilk vardığımda kalacağım öğrenci yurduna gittim ve benden önce orada eğitime başlamış İngilizce dil seviyeleri yüksek Türk öğrencilerle tanıştım. Onların yardımına hiç İngilizce bilmediğim için ihtiyaç duyuyordum.
İkinci gün okula gittik ve okul idaresinden bir yetkili  “Kamuran yıllık öğrenci vizesine sahipsin, bu vize sana haftada 25 saat çalışma hakkı veriyor, ama öncelikli olarak bir vergi numarası alman gerekecek”  dedi. Bu numarayı da okulda doldurduğum formla birlikte postaneye gittiğimde anında aldım.
Üçüncü gün  “Kamuran şimdi banka hesap numaran olmak zorunda, çünkü bir iş yerine iş başvurusu için gittiğinde işveren senden vergi numaranı ve banka hesap numaranı isteyecek”  dedi. Aynı gün bankaya yine okuldan aldığım formla gidip hesap numaramı aldım.
Çalışarak okumak zorunda olduğum için, hemen iş bulmanın yollarını aradım. Yabancı dilim iyi olmadığı için öncelikle sahibi Türk olan Kahramanmaraşlı dönerci Ali ustanın yanında işe başladım. Ama bizim Ali usta benden ne vergi numarası ne de banka hesap numarası istedi. Kendisine sorduğumda  “Ya bırak o işleri kaç saat çalışırsan ben sana burada elden ödeme yaparım”  dedi.
Dört ay orada çalıştım, sonra okul bitince Melbourne’de başka bir üniversiteye kayıt yaptırdım. Orada da başlangıçta bir paketleme fabrikasında yükleme aracı kullandım. Ödemeler yine elden yapıldı, bu işletmenin sahipleri de Türk’tü.
Sri Lankalı bir makine mühendisinin yardımı ile onun çalıştığı çorap fabrikasına girdim ve bir haftada operatör oldum. 42 tane bilgisayar programı ile çalışan çorap makinesini yönetiyordum. Bu fabrikada işe başlar iken vergi numaramı ve banka hesap numaramı aldılar ve her Pazartesi günü haftalığımı banka hesabıma fabrika muhasebesinden havale ediyorlardı.
Geçen sürede dilimi geliştirdim ve haberleri, gazeteleri takip etmeye başladım. O dönemde Victoria Eyaleti Başbakanı ile ilgili mahalli bir gazetede  “Başbakanın eşi işlettiği pizza dükkanı için usulsüz kredi kullanmış”  haberi çıkar çıkmaz, Eyalet Başbakanı haberde bahsedilenler doğru olmadığı halde hemen istifa etti. Cumhurbaşkanı istifasını kabul etmedi, fakat Başbakan inat etti ve soruşturma sonuçlanıncaya kadar Başbakanlık görevini bıraktı.
Burada Başbakanı bu kararı almaya iten asıl konu, haber içeriğinin ekonomik olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü ülkemizdeki liboşların dillerinden düşürmedikleri  “Batı Demokrasisinin”  temelini  “vergi” oluşturmakta ve devleti yönetenlerin en temel görevi bu toplanan vergilerle ülkeye yatırım ve vatandaşlarına refah bir yaşam sağlamaktır.
Bu nedenledir ki, Hıristiyan dinine mensup olmalarına rağmen şerefli, onurlu ve ahlâklı davranışları ancak  “Batı demokrasisinin”  tam olarak uygulandığı ülkelerde görebiliyoruz. (Kendi ülke ve vatandaşlarına hesap verirler fakat kendi çıkarları için mazlum devletleri sömürmekten geri kalmazlar. Çünkü şeref, onur ve ahlâklı Batı demokrasisinin vicdanı yoktur, çıkarları vardır.)

Yazarın Diğer Yazıları