Ayşe tatile çıksın mı çıkmasın mı?
Ülke, hatta dünya gündemini şu aralar en çok meşgul eden konu Afrin operasyonu gibi duruyor. Dünyanın gözü Türkiye'nin üzerinde. Rus hükümetine yakın Rus basını bile Erdoğan'ın politikalarının çoğunlukla blöften ibaret olduğunu düşünüyor ve rahatça yazıyor. Oysa Erdoğan, savaş stratejilerinde geceler sayısızdır diyor.
Bazıları rahmetli Ecevit'in 74 Kıbrıs Harekâtı'nı örnek gösterip; her şeye rağmen operasyonu başlatmış ve başarmıştı diyorlar. Aslında o bazıları Afrin operasyonu hazırlığı öncesi Erdoğan'a pay çıkarmaya çalışıyorlar diyebiliriz.
"Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır". Bunu özellikle çile çekmiş "bizlerin" en iyi bildiğini, yakın dostlarımız bilirler. Milli bir davanın söz konusu olduğu durumda hükümeti veya politikalarını tasvip etmiyor bile olsak devlette, millette bizimdir mantığı ile destek oluruz. Destekleriz tabi ama görüyoruz ki Afrin operasyonu amaçtan çok şova dönüşmüş halde. 1974 senesinde görüşmelerden bir sonuç alamayan Dışişleri Bakanı Rahmetli Turan Güneş "Ayşe tatile çıksın" şifresiyle harekatın başlama mesajını dönemin Başbakanı Rahmetli Bülent Ecevit'e iletmişti. Operasyon herkes uykudayken ansızın ve hızlı bir şekilde başlamış, başarıya ulaşmıştı. Bugün ise; sınıra 5 tank getirdiler, o noktaya 10 top konuşlandırdılar diye haber kanallarının canlı yayın bağlantılarında sanki adeta Türk askeriyesinin adım adım tüm askeri planlarını dünyaya servis ediyor haldeyiz. Servis edenleri suçlamaya gerek yok, çünkü onlara bunu yapmasını söyleyenler olabilir. Oysa KHK mekanizmasının butonunu elinde tutan iktidar pek tabi bu konu ile alakalı da bir karar alıp ne basının ne de başka bir mekanizmanın o bölgeye girip askeri sevkiyatların son durumlarından dünyaya haber verebilir. İşin özü savaşın bir an önce bitmesi değil mi? Anlaşılan tam anlamıyla içinde olmadığımız ama birçok yüküne katlandığımız savaştan yorulduk ama ne yazık ki barışa da gücümüz yetmiyor.
***
İşte tam da morale ve desteğe ihtiyacımız olduğu bu dönemlerde müttefiklerimizin ayak oyunlarından ve suni övgü dolu desteklerinden çok tüm dünyadaki özellikle Avrupa'da yaşayan gurbetçi vatandaşlarımızın desteğine ihtiyaç duymaktayız. Çünkü onlar Türkiye'yi kendi çıkarları uğruna eleştiren Almanya, Fransa gibi ülkelerde yaşamaktadırlar. Çünkü onlar orada demokrasinin onlara tanımış olduğu haklar ile adalete güvenerek "Sen kralsın ama Berlin'de hakimler var" diyebiliyorlar.
Biz, Türkiye'den her ne kadar dönemin iktidarları için dünyaya karşı iyi de konuşsak, kötü de konuşsak sesimizi duyuramayacağımızın farkındayız. Çünkü o ülkeler duymak istedikleri gibi duymaya devam edeceklerdir. Fakat o ülkelerde yaşayan gurbetçi vatandaşlarımız seslerini çıkarmaya başlarlar ise o zaman silkelenme ihtiyacını hissedecekler ve Türkiye hakkında yanlış bir karar söz konusu olursa da geri adım atmak zorunda kalabileceklerdir. Türkiye, dünyanın birçok memleketinde gurbetçi vatandaşlara sahip bir ülkedir. Bu bizim zenginliğimiz, bu noktada AKP'nin de ülke gündemine getirdiği ve gerek Türkiye'de gerek dünya sahnesinde koz olarak kullandığı bir araç haline gelmiş olan gurbetçi vatandaşlarımız aslında doğru bir yaklaşım ve destek ile bir kozdan daha fazlası, yani bir güç haline geleceklerdir. AKP değişen seçim sistemiyle gurbette yaşayan Türk vatandaşları için TBMM'de Milletvekilliği düşüncesindeyse ve CHP bu konu hakkında önerge veriyorsa durumun ciddiyetini kavradıkları manasına gelir. Gurbetçi vatandaşlarımızın TBMM'de temsil ediliyor olması onları anavatanlarına daha sıkı bağlayacakları ve özellikle Avrupa'da Türkiye'yi daha iyi temsil etmek için yarışacakları manasına gelir.
Türkiye iktidarına yürüyenlerin acilen Avrupa'daki işe yaramaz temsilcilikler yerine daha aktif ve istişare içerisinde hareket eden ciddi teşkilatlanma yapılarına ihtiyaçları vardır. İnanıyoruz ki bu yolda kendini feda etmekten çekinmeyecek yüzlerce gurbetçi vatandaşımız mevcuttur.
Erken kalkan yol alır misali…