Ayvacık uyarısı

Bu aralar bir kaç kanal aynı konuda belgesel yayınlıyor; "Dünyanın Oluşumu". Üstünden milyonlarca yıl geçtiği halde evrim tamamlanmış değil. Mağma'nın zaman zaman  yerküreyi deldiğine tanık oluyoruz. İzlanda'dan Yeni Zellanda'ya pek çok yerde volkanlar hareketleniyor. Denizlerin ortasında  lavların yarattığı adacıklar oluşuyor. Şili gibi Peru gibi genç dağların üstüne kurulan ülkelerde müthiş yer sarsıntıları izliyorum. İran-Pakistan-Afganistan üzerindeki fay hareketliliği bu tip oluşumlardan kaynaklanmakta. Dünya dönmeyi sürdürdükçe bunlar sürecek.

Okyanustaki tsunamiler peşpeşe geliyor. Japonya'daki nükleer felaketin -Fukuşima Santralı- sebebi de deprem ve sarsıntıyla oluşan tsunami.

Gelelim bize

Tarihi kayıtlar incelendiğinde Anadolu'nun pek çok kez depreme maruz kaldığını tespit ediyoruz. Romanlara, filmlere ve dizilere konu edilen ATLANTİS'in Ege Denizi'nde bulunduğu tezi en güçlü olan. Bu büyük bölgenin çökmesi sonucu Karadeniz ortaya çıkmıştır. Daha yakın dönemlere  gelirsek İstanbul'un surlarını aşan tsunamilere maruz kaldığını anlıyoruz. Erzincan felaketini bire bir yaşayanlardan hayatta olanlar var. "Marmara Depremi"ni unutmak mümkün mü? Sanayimizin yüzde 60'ını, dolayısıyla ekonomimizi mahvetmişti. Vatandaş olarak takdiri ilahinin faturasını merhum Ecevit'e kesmedik mi?

Diğer sebepler

İstanbul Avcılar'da tek bir bina enkazından 100'e yakın ceset çıkarıldığına tanık olduk. Mobilya ya da oto galerisi yapacağız diye kolonları kesenler toplu mezarları oluşturdular. O günlerde söylenmiş bir özlü sözü hatırlatayım;"Deprem değil bina öldürür". Yani inşaat hata ve ihmalleri. Bu konuda iki görüntü gözümün önünden gitmez. Biri Haramidere'de yan yatmış binaydı. Tek sıvası düşmemişti, ancak temeli yoktu. Diğeri de Sakarya'daydı. Fay hattı apartmanın giriş basamaklarını parçalamıştı. Site taş gibi ayakta kalmıştı. Bu da iyi  malzeme ve özel yapımın belgesiydi.

Açık eksiltmeler

Van'daki yıkımda makyajlı binalarda yabancı konukları biz öldürdük. İlk göçenler her zamanki gibi devlete ait olanlardı. Yıllar yılı ihaleleri açık eksiltme ile yaptık. Yani çimentodan çal, demirden çal sistemi. Vatandaşa  satılanların durumu da farksızdı. Konya'daki Hicret Apartmanı'nı unuttunuz mu? Ders almadıkça yeni facialarla yüzyüze kalmamız kaçınılmaz. "Balık hafızalı" olmaktan ne zaman kurtulacağız? Heyelan bölgelerine, yeraltı akarsularının üstüne hâlâ dev siteler konduruyoruz. Yerle bir oldukları oldukları zaman suçluları ara ki bulasınız! Çok sevdiğim öğüt vardır; "Bu dünya kısa, öbür taraf uzun". Bunu benimseyen kaldı mı? Yetiştiğim Balat'ta uyuşturucu satıcısı Şirzat -kod adı- vardı. Her kafasını tütsülediğinde başlardı bağırmaya; "Helal haram ver Allah, Şirzat kulun yer Allah". Galiba bu düstur hep geçerli olacak.

Başbağları

Ayvacık ilçesini bir kaç kişi bilir. Yukarıköy, Taşağıl ve diğerlerini ise daha azınız duymuştur. Yaşayanların kökleri Yörüktür, Göçerdir. Başbağları konusunda bilgi sahibi olanlar bunları görür görmez anlamıştır. Tarz ve tercih edilen renkler geçmişlerinin imzalarıdır. Garibandırlar, şükürcüdürler, kendi yağlarıyla kavrulurlar. Sebze-meyve yetiştirip besledikleri hayvanlarıyla geçimlerini sağlarlar.

Kafalarını soktukları sadece taş ve çamurdan yapılmış evleri gördünüz. En büyüğü 5.4'lük sarsıntılarla yerle bir oldular. Uzun yılların ihmali belki bu kez devleti harekete geçirir onların sağlam yapılara kavuşmasına vesile olunur. Dikkat edin; sosyal konuttan, dairelerden oluşan  meskenlerden söz etmiyorum. Yine tek kat üstüne ama çimento ve demiri bulunan yapılar. Ağıllar da bitişiğinde

Yıllar yılı 3 milyon Suriyeliye sahip çıkan iktidar bu ülkenin asıl unsurlarına da ilgi göstermeli, hatta daha fazlasını. Öte yandan yeni bir Marmara Depremi -İstanbul başta- için tedbirlere hız verilmeli.

Medyanın durumu

Televizyonların haber bölümlerinin AFAD kadar hızlı çalışmasına tanık olduk. İstanbul'un her karlı gününde ortaya çıkan Acar Kızlar Ayvacıktaydılar. NTV'nin Merih Ak'ı, "Benim bölgem değil" demedi, oradaydı. Suriye sınırına gittiği gibi Çanakkale'ye de koştu.

Arıza yapanlar her zamanki gibi stüdyodaydı. Muhabirlere yönelttikleri sorular "ayküsü düşük" örnekler idi. Soruya bakın; "Peki, depremzedeler geceyi nasıl geçirdi?". Yahu bunun cevabı 100 kere verildi, sen hiç birini mi duymadın?

Gelin şu sözü hatırlamayın; "Tanrı bir çift güzel göz vermiş, sonra kapıp koyvermiş"

Herhalde kim olduğunu anlamışsınızdır.

Yazarın Diğer Yazıları