Azgınlaşan turizm sektörü

Liberal ekonomi modeli ve en son da küreselleşme derken, dünyayı üretmeden tüketen bir yapıya doğru götürmeye çalışan odaklar bunda başarılı olmaya başladılar. İnsanlara nasıl yaşamaları gerektiğinden tutunda ne giymesine bile bu odakların uzantı kuruluşları yön veriyor. Acımasız rekabet ortamında çalışanlarının posasını çıkaran patronlar, yine çalışanlarının tatil için nerelere gitmeleri gerektiğine karar veriyorlar ve onları ortağı oldukları organizasyonlara yönlendiriyorlar.
Burada hep kazanan aynı olur iken kaybeden maalesef doğa oluyor. Küreselleşme ile dünyayı kendilerinin yönettiği bir köye ve insanları da bu köyün yolunacak kazları gibi görenler, kazları kendilerinden başka kimse yolmasın diye akla hayale gelmedik yöntemler uyguluyorlar. Bu köyün patronları bin bir çeşit maske ile günlük yaşantımızda sürekli karşımıza çıkıyorlar. Bazen bankacı, bazen fabrikatör ve bazen de turizmci olarak. Ama en gözden kaçırılanı da sanıyorum, turizmci maskesi ile insanların karşısına çıkanlar. Uluslararası bağlantıları incelendiğinde büyük tur operatörlerinden zincir oteller grubuna kadar hemen hepsinin bir şekilde birbirleri ile bağlantılı olduğu gözlemleniyor.
Kısacası fabrikasında işçisi olduğunuz patron size verdiği parayı, diğer tarafta ortağı olduğu turizm şirketleri aracılığı ile tekrar sizden geri alıyor ve para hep aynı sermaye grupları arasında dolanıp duruyor. Diğer taraftan eğer daha lüks bir tatil yapmak istiyorsanız bu kez de size  “tatil kredisi” adı altında kendi ortağı olduğu bankadan kredi sağlıyor. Para bir cepten diğer cebe akıp duruyor. Bütün bu faaliyetler değişik şirket ve organizasyonlar adı ile yapıldığı içinde olayın farkına varmak oldukça zor oluyor.
Doğayı korumakla ilgili bir kaygısı olmayan yöneticiler, bu sermaye grupları için en muteber yönetici sınıfını oluşturuyorlar. Kendi ülkelerinde çok katı olan çevreci yasaları çiğneyemeyen küresel patronların  “turizm yatırımı”  adı altında seçtikleri ülkeler hep bizim gibi gelişmekte (ve her nedense de bir türlü gelişmesini tamamlayamayan) ülkeler oluyor. Özelleştirmeyi yıllardır bizlere dayatanların unutmaması gereken bir nokta var ki; Devlet elinde iken bu kadar merhametsizce bir yağma yoktu. Allah’ın yarattıklarına kul olarak merhamet göstermek gibi bir sorunluluğumuz var. Ama küreselleşme gözlerinizi kör etti ise ve inançlarınızın gereklerini unutturdu ise vay sizin gibilerin haline.
Deniz kenarlarında ve ormanlık alanlarda yapılmasına izin verdiğiniz her proje, doğadaki yaşama doğrudan müdahale olduğu için yok olmasına sebep olduğunuz yaşamlarında sorumlusu siz tutulacaksınız. Verimli alanların turizm yatırımı adı altında betonlaşması doğrudan bir katliamdır, hem de gelecek nesillerin katliamıdır. Ülkemizde zaten kısıtlı olan tarım alanlarının kesinlikle ve kesinlikle yapılaşmaya açılması  “Anayasa suçu sayılmalıdır”. Milyonlarca yılda oluşan tarım alanları birkaç düzenbaz rant sağlayacak diye bu kadar kolay yok edilememelidir.
Görmüyor musunuz güzelim Antalya’nın halini. Yol boyunca açılan iş yerleri ve her geçen gün daralan tarım alanları. Sahilleri bu kadar otelle doldurarak nereye varmaya çalışıyorsunuz? Deniz ile karanın bağlantısını kesmenin getireceği riskleri kimse size anlatmıyor mu? Ya da boş ver, biz yaşadığımız sürece el edeceğimiz kazanca mı bakarız diyorsunuz?
Allah sonumuzu hayreylesin İnşallah...

Yazarın Diğer Yazıları