Babalar gibi satmayı bırakın, vergi toplayın

2003 yılında değiştirilen “Köy Kanunu” ve sekiz ay boyunca sorumsuzca yapılan toprak satışlarının ardından, Avrupalıların akınına uğrayan kıyı bölgelerimizde bu satışların etkileri kendisini göstermeye başladı bile.
Yıllardır, “turizm sektörünün kayıtdışılığını”  gözler önüne sermeye çalıştığım bu köşede, tedbirler bir türlü alınmayıp kayıtdışılık her geçen gün artarak devam ettiği için, aynı konularda yazmaya ve gerekli uyarıları yapmaya devam ediyorum.
Cumhuriyet’in artı değerleri olan KİT’ler birer birer elden çıkarılıp, günü kurtarma ve azgın küresel sermayenin faiz gelirlerine gelir katmak için peşkeş çekilirken, bunun adı  “gelişme ve istikrar” diye halka yutturuldu. Ama artık denizin bittiği noktaya geldik, elde avuçta satacak bir şey bulamayan hükümet şimdi de daha önce gündeme getirdiği ama 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından “veto edilen 2-B arazilerinin satışı konusunu” yeniden ısıtmaya başladı. 
Kendisine “Kemal Abi” diye hitap edilen ve devletin elinde avucunda ne varsa satmayı bir marifet gibi gören Maliye Bakanı, aslında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü vergilendirmesinin yapıldığı bir dönemin de mimarı olarak tarihe geçti. Şu da bir gerçek ki, hayatında hiçbir şeyi üretmeyen insan tiplerinin genelde var olanları satma eğiliminin daha fazla olduğudur. Aslında bu şahsın Maliye Bakanlığı yerine, dış ticaretten sorumlu bakanlığa getirilmesi daha doğru bir seçim olurdu.
Toprak satışlarının bu hükümet döneminde en üst seviyelerde ve miktarlarda yapılması ile birlikte, yapılmayan yasal düzenlemelerle  “emlak sektörünün vergi kaçırmasının” önüne bir türlü geçmediler. Geçen beş yıllık süreçte Avrupa Birliği  ile yatıp Avrupa Birliği ile kalkan hükümet, her nedense Avrupa Birliği ülkelerindeki  “vergi kanunlarını” hiçbir zaman örnek olarak almadı. Onun yerine varsa yoksa, insan hakları ve demokrasi kisvesi ile ülke ve millet bütünlüğümüzü erozyona uğratan çalışmaların içinde oldu.
Vergi mevzuatı sürekli değiştirilerek gelinen noktada, dar gelirli haricinde hemen hiç kimse vergi vermez bir duruma getirildi. Adında  “Adalet” olan bir partiye yakışmayacak tüm vergi mevzuatı değişiklikleri bu dönemde yapıldı. Malı mülkü ve parası olanın tarafında olan bir siyaset izleyerek, dar gelirlinin daha da fakirleşmesine neden olan bir süreci başlattılar.
Oysa yapmaları gereken tek bir şey vardı; Her köşe başını tutmuş olan “emlakçıların”  alım, satım ve kiralamalarda tek yetkili kılınması ve Maliye Bakanlığı’nın “3 kopyalı evrakının kullanılması zorunluluğunun” getirilmesi idi. Bu uygulama ile yapılan alım-satım ve kiralama gibi tüm işlemlerin gerçek bedeller üzerinden gösterilmesi sağlanacak ve devletin trilyonlarca YTL’lik vergi kaybının önüne geçilmiş olacaktı.
Yabancılar aldıkları gayrimenkulleri hiçbir zaman ödedikleri gerçek bedel üzerinden göstermedikleri için, büyük bir vergi kaçağına neden oldular. Şimdi de aldıkları evleri yine yabancılara haftalık bazda kiraya vererek ve bu kira gelirlerini devlete beyan etmeyerek büyük bir vergi kaçağını oluşturuyorlar. Hem devletin vergi kaybına uğramasına yol açarken, diğer taraftan da turizm sektörünün konaklama ayağının büyük bir zarar görmesine sebep oluyorlar.
O nedenle satmakla övünmeyi bırakın da, satılan yerlerden vergi toplamayı bari becerin.

Yazarın Diğer Yazıları