Babaların sevabı!

Tarihle yüzleşmek moda oldu; Tarihin çöplükleri eşeleniyor  dolaplarında iskeletler aranıyor... Tarihi araştırmak dürüst tarihçilerin görevi. “Objektif” bulgu ve değerlendirmeler, muhakkak ibret alınacak, geleceğe ışık tutacaktır. Ancak bu “araştırma” değerlendirmeler kasıtlı ve siyasi maksatlı olursa ve eski olayları tarihi gerçek çerçevelerinden çıkararak ve bunlara takılıp kalırsak, eski İngiliz Başbakanı Thatcher’ın dediği gibi “pusulayı” şaşırır, önümüzü-geleceği- göremeyiz!

***


Şimdi siyasi maksatlarla bunlar, özellikle Erdoğan ve şurekası tarafından yapılmakta. Devrimleri savunması, hainleri yargılaması  ve cezalandırmaları için görev yapan İstiklal Mahkemesi yargıçlarına birileri “cellatlar” diyor, Çorum’da bu mahkeme tarafından, düşmanla işbirliği yaptığından için idama mahkum edilen İskilipli Atıf Hoca parkına zemin hazırlamak için o  “cellatlara” saldırıyor. Bu olayın iç yüzünü Yaşar Nuri Öztürk’ten dinleyin.

***


Babam Kılıç Ali, Ankara İstiklal Mahkemesi yargıcıydı ve bu görevinde sadece vicdanının sesine göre karar vermişti. Herkesin babasıyla övünmesi tabiidir. Ama benim babamla övünmeye çok sebebim ve hakkım var ve sırası gelmişken sebeplerini anlatmalıyım...

***


 “Küçük Zabit”likten yani Astsubaylıktan Balkan Harbi ve Çanakkale’de harp meydanlarında gösterdiği yararlıklardan dolayı subaylığa terfi eden sonra Azerbaycan’a giden İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa’nın emir subaylığını yapan  “Asaf” sonra “Kılıç Ali” olarak nihayet 1919’dan 1938’e kadar Mustafa Kemal’e sadıkane hizmet eden ve O ölürken elini tutan babamla iftihar ederim.
Sevapları günahlarından büyüktür. Bir günahı varsa o da görevleri ve Atatürk’e hizmet ederken ailesini ve çocuklarını ihmal etmesi idi. Ama bizden yana helal olsun...

***


Şimdi babam ve “günahları” konusunda yeniden ortaya atılan iddia, Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimizin Esasları” adlı kitabını babamın hoyratça yaktırdığı. Tabii bu olayı babamın anılarında da okumak mümkün. Ama eksik olmasın Mehmet Arif Demirer bu konuyu kitabın matbaacısı ve yayıncısı Sinan Onur’un mektubuyla Anayurt gazetesindeki köşesinde yalanladı. Özetle şöyle:
 “...geceli gündüzlü çalışarak tabetmeğe (basmaya) başladım. Tam onuncu formayı bastığım bir zamanda Milliyet gazetesinde Paşa Hazretlerinin neşrettiği İstiklal Harbine ait vesikalardan bazılarının harici siyasetimize dokunduğundan neşredemeyeceklerini okuyunca vesikanın hangi vesika olduğunu öğrenmek istedim...”
Sinan Onur tam bu aşamada birisinin kendisi ile görüşmek istediğini öğreniyor ve devam ediyor:
 “Burada Kılıç Ali Bey’le karşılaşınca görüşmek isteyenin bu zat olduğunu anladım ... Çok centilmen bir tavırla ve olgun bir eda ile konuşmaya başlayan bu zatın ne yalan söyleyeyim bu şekilde konuşabileceğini ve bu suretle nazik ve narin davranacağını hiç aklımdan geçirmezdim. Ümidimin fevkinde çıkan Kılıç Ali Bey, bu kitabın bugün (Haziran 1933) için memlekete zarar vereceğini ve daha henüz neşretmek zamanı gelmediğini uzun uzadıya tahlil ettikten sonra fikrimi sordu. Ben de, ‘Madem ki, sizce bu kitabın çıkması mahzurlu görülüyor, şu halde benim ne haddime kalmıştır ki çıkarabileyim. Ne isterseniz onu yapabilirsiniz’ dedim.
‘Pekala öyle ise basılan ne kadar forma varsa bize hepsini teslim eder misin’ deyince yanlarından ayrıldım... Biraz sonra Recep Zühtü Bey’le Halk Partisi’nin Baş Katibi Kazım Bey ve daha birkaç zevat matbaaya geldiler, basılan formaları kamyona koyarak alıp gittiler...”
İşte, 1951 yılında basılmış kitabın son sayfasındaki imha öyküsü böyle... Demirer oğluma teşekkür borçluyum!

***


Mustafa Kemal’e sevgi ve saygısı ve onu “anlayışıyla” malum ve meşhur profesör Cemil Koçak, Star gazetesinde ortaya bir tezvirat ve fesat attı. Babamın, 1955 yılında Sel Yayınları tarafından basılan “Atatürk’ün Hususiyetleri” adlı anılarını ihtiva eden kitaptaki bir bölüm, güya sonraki baskıda çıkarılmış.
Lafı uzatıp dolandırmadan bu konuda sözü ve cevabı; babamın anılarını (Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları. İş Bankası Kültür Yayınları-Hulusi Turgut) derleyen değerli kardeşim, araştırmacı yazar Hulusi Turgut’a bırakıyorum...

***


“İstanbul, 8 Mayıs 2012
Sayın Cemil Koçak
Star Gazetesi Yazarı
Sayın Koçak,
5 Mayıs 2012 tarihli Star gazetesindeki “Kılıç Ali, Hatıralarını Aynı Kitapta Neden Değiştirdi?” başlıklı yazınızı okuduktan sonra, size mektupla ulaşma ihtiyacı hissettim.
Söz konusu yazınızda, 1955 yılında Sel Yayınevi’nin yayınlamış bulunduğu bir kitabın iki ayrı baskısından yola çıkarak, tarafımdan derlenen ve 2005 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın basmış olduğu “Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” isimli kitabımdaki bir bölüme yapmış olduğunuz haksız ve acımasız eleştiriye cevap vereceğim.
Sayın Koçak,
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; yazınızın son paragrafında, tarif etmeye çalıştığınız “tarihçi” değilim. Aslında, tarihçi de değilim. Gazeteciyim. Mesleğimle övünürüm. Bu yıl, güzide mesleğimde tam yarım asrı geride bıraktım. Geçen zaman içinde, muhtelif gazeteler ve ajanslar ile televizyon yöneticiliğinin yanısıra, pek çok araştırma, inceleme yazıları ile biyografilere imza attım. Ama hiç bir zaman “tarihçi” iddiası içinde olmadım.
Yirmi yıldanberi İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde meslek dersleri veriyorum. Her ders yılının başındaki ilk dersimde, öğrencilerime, gazetecilik mesleki lkelerini anlatırken, üzerinde çalıştıkları konuyu her yönüyle araştırmaları, soruşturmaları ve varsa tarafları dinleme öğüdünde bulunuyorum.
Sayın Koçak,
Değerli meslek büyüğümüz Sayın Altemur Kılıç’ın arzuları üzerine 1998 yılı Temmuz ayında babaları merhum Kılıç Ali’nin anılarını derleme ve yayınlama görevini üstlendim. Söz konusu anılara esas ve kaynak teşkil eden üç koli dolusu belgeyi Sayın Altemur Kılıç’tan teslim aldıktan sonra, bu belgeleri tanzime yöneldim. Söz konusu kolilerin içinde sizlerin sözünü ettiği Sel Yayınları’nın cep kitapçıkları yoktu. Merhum Kılıç Ali’den günümüze intikâl eden belgelerin bir kısmı Lâtin harfleriyle, bir kısmı da Arap harfleriyle yazılmıştı. Öncelikle Arap harfleriyle yazılmış belgeleri, Türkçeleştirilmesi için değerli dostlarım Sayın Dr. İbrahim Özdemir ile Sayın Dr. Hüseyin Özdemir’e emanet ettim. Dr. İbrahim Özdemir, o tarihte Ankara Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yapmaktaydı. Dr. Hüseyin Özdemir ise, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde
uzmandı.
Merhum Kılıç Ali’nin Arap harfleriyle el yazılı notlarının Lâtin harflerine dönüştürülmesi, yaklaşık bir yıl sürdü. O tarihlerde Sabah gazetesinde Araştırma Servisi ve Arşivi yönetmekteydim. Gazetenin imtiyaz sahibi Sayın Dinç Bilgin, merhum Kılıç Ali’nin anılarının önce özet halinde Sabah gazetesinde, ardından da kitap olarak Sabah Kitapları arasında yayınlanmasını benimsedi. Ancak bir süre sonra Sayın Bilgin, malî krize girdiği için Sabah Kitapları Şirketi faaliyetine son verdi.
Sayın Dinç Bilgin’le Sayın Altemur Kılıç arasında varılan anlaşma çerçevesinde, anıların özeti Sabah gazetesinde 31 Ekim -10 Kasım 1999 tarihleri arasında
“Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” başlığı altında yayınlandı. Aynı zamanda, kitabın derlenmesine de devam edildi. Derleme, yaklaşık bir buçuk yıl sürdü. Sayın Altemur Kılıç, bu arada  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ile anlaşmaya vararak, hazırladığımız kitap metnini Yayınevine teslim etti. Yayınevinin  uzmanları, önce metni incelediler, ardından da metne kaynak teşkil eden üç koli dolusu orijinal belgelerle karşılaştırma yaptılar.
Sayın Koçak,
“Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” kitabının ilk baskısı 2005 yılında yapıldı. Bugün 14. baskıya ulaşan kitap hazırlanırken, Kılıç Ali’nin miras bıraktığı    belgeleri hiçbir eksiltmeye veya çoğaltmaya tabi tutmadan sadece kronolojik ve tematik olarak sıraya koyduk. Yazınızda, haksız şekilde ifade edildiği gibi, “gönlümden geçen” bir ekleme yapılmadı.  Çünkü tarihi tahrif etmek gibi bir uğraşın içine hiç girmem ve girmedim. Ayrıca, bu gibi ciddî çalışmaların polemik yazılarına malzeme olmasını da esefle karşılarım.
Sayın Koçak,
Yıllardan beri yakın tarihimizle ilgili eserler hazırlıyorsunuz. Bu eserleri hazırlarken, titiz ve kapsamlı bir çalışma içinde olduğunuzu tahmin ediyorum. Ancak Star gazetesinde yazdığınız makalenizi hazırlarken, aynı titizliği göstermediğiniz kanaatine vardığımı üzülerek belirtmek istiyorum.
Yazınızda belirttiğiniz tespitleri yaptıktan sonra, “Acaba karşı taraf ne der?” titizliği içinde bir araştırmaya girişmiş olsaydınız, bu anlattığım gerçekleri sizlerle paylaşırdım.
Adresimin tespitine gelince...
İletişim bilgilerimi en kestirme yoldan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan öğrenebilirdiniz. Olmadığı takdirde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti veya Doğan Kitap Şirketi’nden de adresime ulaşabilirdiniz. Bildiğiniz gibi bu işler günümüzde artık çok kolaylaştı. Kamuoyu önündeki bir kişiyi bulmaya niyet etmeniz halinde, internete girdiğiniz an, ipuçlarını elde edebiliyorsunuz.
Sayın Koçak,
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum;
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın yayınlamış bulunduğu “Kılıç Ali’nin Anıları” isimli kitabın hem ön sözünde, hem de yayınevi tarafından arka kapakta yer aldığı üzere söz konusu kitabımız sadece ve sadece merhum Kılıç Ali’nin yazılı belgelerinden derlenmiştir. Bu eserin Sel Yayınları’ndan çıkan kitapla bir bağlantısı yoktur ve böyle bir iddia taşımamaktadır. Şayet öyle olsa idi, kitabımızın künyesinde buna dair bir ibarenin yeralması gerekirdi.
1955 yılında Sel Yayınevi tarafından yayınlanmış iki baskısının birbirini tutmadığını ifade ettiğiniz kitaplarla, Kılıç Ali’nin evrakları arasındaki farkları açıklamanın, evrakı esas alarak kitabı derleyenden çok, uzman tarihçilerin işi olduğu da tartışılmazdır. Edisyon kritik, ayrı bir uzmanlık alanıdır. Bir derlemeyi, edisyon kritik niteliği taşımamakla itham etmek, haksızlıktır. Kısacası, bizim ortaya koyduğumuz eserde, hiçbir katkı maddesi yoktur.
Saygılarımla.
Hulûsi Turgut”
Kısacası gerçekler böyle, gerisi safsata, lafugüzaftır!

Yazarın Diğer Yazıları