'Baba'yı rahmetle anıyorum

Süleyman Demirel'i iki yıl önce bugün kaybetmiştik. İtiraf etmek gerekirse, onunla büyüdüm. Gazetecilik hayatımda, en önemli yıllarımı yine onunla yaşadım. İsmet Paşa'cı bir ailenin Demirel'ci tek ferdi oldum. Hem de ağır baskılara rağmen. Tıpkı tamamı Fenerbahçeli büyüklerimin arasında Beşiktaş'ı seçmem gibi. Anlayacağınız sloganım daima "Baskılar beni yıldıramaz" idi. "Süleyman Baba'nın evlatları" diye anılan üç kişiden biriydim. Tamer Özdemir'i genç yaşta kaybettik. Bu ekipten hayatta kalan iki kişiyiz. Biri Allah uzun ömür versin Erkan Yiğit, diğeri ben.

Süleyman Baba ile ilgili epey anım var. Birlikte yapılan seçim gezileri bile ömür boyu anlatılır. Daha önce de yazdığım gibi otobüsün camından sarkıttığı kolunun başına gelenleri hatırladıkça hâlâ tebessüm ederim. Öpenler, ısıranlar, çekiştirenler gördüm. Akşama doğru, felç olan sağ kolunu sol eliyle içeri alırdı. Ondan sonra kolonya masajları yapılırdı. Bir süre sonra parmaklara hareket gelirdi. Bölüm bölüm canlanmayı fark ederdik. Demirel'in bu konuda yardımcısı Şener vardı. Sinyali aldı mı bir elinde kolonya, diğerinde "soğuk çay" koşardı. Bu çayın nasıl bir şey olduğunu çözemedim. Aslında fazla da kurcalamak istemedim.

Kopya çektiler

12 Eylül 1980 darbesinden sonra Kenan Evren'de bir takım kopyalar fark ettik. Örneğin kolunu camdan dışarı sarkıtma gibi. Bunu fazla sürdüremedi. Bir Yalova gezisinde yaptığı Demirel özentiliği pahalıya mal oldu. İki parmağı çatladı, bileği çıktı. Böylece marifetin Çoban Sülü'nün "fırıncı küreği"ne benzeyen ellerinde olduğunu anladı.

Demirel'in gezileri sırasında üzüldüğü anlara da tanık oldum. Bir Samsun seyahati var ki, yüzündeki ifade içime işlemiştir. Dağın yamacına kazınan yazıyı hak ettiğini zannetmiyorum. Hani askerlerin "Önce Vatan" dedikleri büyüklükteydi. Araçtaki herkes fark etti. Kimseden çıt çıkmazken, Baba gördü. Bir saniyede okudu ve sırtını döndü. Yüzü bembeyaz, konuşmasını kaldığı yerden sürdürdü. Eğer o yazı birilerine tekrarlansa, ne vali, ne emniyet müdürü ne jandarma komutanı kalır. Demirel en ağır eleştirilere, hakaretlere bile tahammül gösteren bir politikacı idi.

Kazma kürekli yıllar

Türkiye ağır iş makinelerinin olmadığı, hatta lastiklerini bulamadığı yıllar yaşadı. Bu ortamda Demirel kazma kürekle GAP'ı başlattı. 196 baraj ve göleti tamamladı. Şimdiki imkânlar olsa ülkeyi uçurmuştu. Bu noktada Ata İnşaat'ı ve özellikle yönetim kurulu başkanı Sedat Üründül'ü bir kez daha saygı ve rahmetle anmak istiyorum. Bu da Süleyman Baba'nın gizli kahramanlarındandı. Şimdilerde "yap-işlet-devret"ten geçilmiyor.

Yazlıkta dahi kravatla dolaşan bir siyasi figür olmak önemli. Medya'da yer alan belden yukarı çıplak tek resmine -gizlice çekilmişti- çok sinirlendiğini biliyorum. Yine de cezalandırma peşinde koşmadı. Kin tutmadı. Zaten böyle huyu yoktu.

En çok övündüğü ise "dünyada kendine yeterli 7 ülkeden biri olmaktı." Susuzluğu kader olmaktan çıkardı. "Barajlar Kralı" unvanı boşuna verilmedi. Son dönemde canına sıkan birkaç konuyu da yazmak istiyorum. Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı ilan eden kimi siyasilere üzüldü. Ne zaman başları sıkışsa "Demirel gibi şapkayı alıp kaçmadık" demelerine canı sıkıldı. Oysa bunları söyleyenler 15 Temmuz kalkışmasında inşa halindeki tünellere, gecekondulara saklandıklarını unuttular. Hele "Otur oturduğun yerde" diyenleri asla affetmedi. Kaldı ki Süleyman Demirel en güçlü zamanında onları kırmamaya özen göstermişti.

Yarın Babalar Günü'yle ilgili ayrı yazı yazacağım. Yine de Süleyman Baba'yı yad etmeyi unutmuyorum. Mekanının cennet olduğundan hiç şüphem yok.

***

Amaçları başka

Bir kısım isimler ekrana çıkma imkanlarını artırdıkça dillerinin altındaki baklaları ortaya dökmeye başladılar. Kendi kendini sosyolog ilan eden araştırmacı İhsan Aktaş'ın CNNTÜRK'teki konuşmaları beni şaşırtmadı. Berberoğlu'nun 25 yıla mahkûm edilişini öyle bir değerlendirdi ki akıllara ziyan. "İçindekini dışarı çıkarma" demek mümkün. Aktaş, başörtüsü yasağı ile başladı ve "dün bize bugün size"ye kadar geldi. Yanında oturan Alaaddin Varol da aynı takımın elemanıydı. Bu zatın konuşması felaket. De'ler ve Da'ları yanlış kullanıyor. Mutlaka Hüseyin Movit'in Türkçe kurslarına devam etmeli.

CHP İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, Varol'un sözlerini tek cümleyle özetledi; "Sizin konuşmalarınız tamamen istismar amaçlı". Emre'nin "CHP'ye iktidardaymış gibi saldırılıyor" şeklindeki yorumu ilginçti.

Hakan Bayrakçı ise Devlet Bahçeli'nin hükümete destek veren son demecini "bitiş" olarak değerlendirdi.

Konuşmacılardan Dr. Murat Yılmaz'a fazla tepki var. Ancak arada söylediği ve dikkatimi çeken bazı şeylere imza atarım. Örneğin "Türkiye'nin Macron benzeri liderlere ihtiyacı var. Aslında yeni liderler demek daha doğru. Meral Akşener gibi" demesi.

Yazarın Diğer Yazıları