Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Bahçeli'yi anlamak

Devlet Bahçeli'yi kimse anlamıyor. Zannederim kendi de ne yaptığını bilmiyor. Günlerdir Milliyetçi ve Ülkücüler; Bahçeli'nin aslında ne demek istediğini tartışıyor. Onu kırk yıldır tanıyan, son yirmi yıldır neler yapmak istediğini bilen Hakkı Şafak Ses müthiş bir analiz yapmış. Kısaltarak alıyorum. Dikkat ve sabırla okuyalım:

Sayın Bahçeli ne yapıyor?

18 yıldır ne yaptıysa aynısını yapıyor.

Siyasi çizgisinde ve ilkelerinde kırıklık olmayan tek siyasetçidir. İlk günden beri önce "ülkem ve milletim sonra partim ve ben" dedi.

Ve sözünde durdu, duruyor.

Peki, sorun nerede?

Sorun, "önce ülkem ve milletim" derken ülkenin ve milletin  menfaatlerinin neler olduğuna kimler karar veriyor ve bu milletimizin menfaatlerinin önceliklerinin sıralamasını, kimler yapıyor?

İç siyasete ayar veren ve devletin yörüngesini ve stratejisini belirleyen karargâh  neresi?

"Bindiğimiz alametle gittiğimiz kıyamete" hangi  merkezler karar veriyor? Sayın Bahçeli'nin ülkücü camiayı karşısına alarak tek başına kararlar  vermesi bilinen bir gerçek?

MHP'nin kâğıt üzerinde temsil yetkisi olan teşkilat unsurlarının hiçbirisinin danışılan ve iştişare yapılan makamlar olmadığını da herkes biliyor.

Sayın Bahçeli'nin gündeme ait veya geleceğe yönelik konuları istişare ettiği kişi ve/veya kişilerin varlığını duyan ve bilen yok. Çevresinde sadece "ıstampacı" tasdikçiler var.

Peki Sayın Bahçeli'nin açıkladığı ve hemen hepsi stratejik öneme haiz kararları sufle eden, telefonun diğer ucunda talimatları veren mesajcı kim  ya da kimin sesi?

İşte sorun burada. Bugüne kadar devletimizin bekası için karar veren siyasi iradeye bilgi üreten, aktaran ve devletin hafızası olarak strateji belirleyen "bürokrat ve teknokrat" kadrolar ne kadar milli ufuk sahibi ve yeterli?

15 Temmuz sonrası yaşanan olaylar gösterdi ki ülkücülerin bu konulardaki endişeleri haklı ve uyarıları doğru imiş.

Sayın Bahçeli; siyasi iradeye karar vermesi için bilgi üreten, durum değerlendirmesi yaparak strateji belirleyen ve önceki yazılarımda detaylı olarak ele aldığım ve açıklamaya çalıştığım "vasat akıllı devletin", millilik oranını ve özgül ağırlığını tartışmaksızın, "milli" bir konumda olduğuna her zaman inanmakta ve verilen kararları tereddütsüz yerine getirmektedir.

Bundan sonra da öyle yapmaya devam edecektir.

Atılacak adımları tahmin etmeye çalışalım.

15 Temmuz sonrası ortaya çıkan ihanet kalkışması devletin kendini koruma refleksini zirveye çıkardı.

Yürütme iradesinin; demokratik parlamenter sistem ile coğrafyamızın zorladığı güçlü iktidar ve hızlı karar alma mekanizmalarına cevap veremediği hususu zaten uzun zamandır tartışılmaktaydı.

Başkanlık sistemine geçilmesine çok önce karar verildi.

Fakat meselenin olgunlaşması ve şartların uygun fırsatı vermesi bekleniyordu.

15 Temmuz sonrası gelişen olaylar bu fırsatı verdi ve sistem değişikliği için uygun ortam beklenilenin üstünde bir olgunluğuna erişti.

Ve düğmeye Sayın Bahçeli üzerinden basıldı.

Çok yakında Meclis'in gündemine girecek.

Ve bu tasarı ufak tefek itiraz ve zevahiri kurtaracak bazı ufak revizeler sonrası MHP grbunun "evet" oyları ile kabul edilerek referandumun yolu açılacak. 

Aslında başkanlık sistemi MHP'nin  kurucu lideri Başbuğumuzun ilk günden parti programına koyduğu temel görüşlerinin en başında gelen  hedefiydi.

Bu yönüyle ilke bazında "başkanlık sistemi" ile MHP'nin ve  ülkücülerin nihai hedefleri açısından bir sorun gözükmemektedir.

Fakat Sayın Bahçeli Meclis'te "evet" dediği anayasa değişikliğine referandum kampanyasında "hayır" diyecek.

Aynı taktiği 2010 Anayasa oylamasında da yaptı.

Ve maalesef ülkücüleri karşı karşıya getirdi.

Meclis'te o gün için Anayasa değişikliklerinde maddelerin görüşülmesi için "toplantı" yeter sayısı 367, görüşmeler sonrası halk oyuna sunulması için "karar" yeter sayısı ise bugün olduğu gibi 330 idi.

CHP Meclis toplantılarına katılmayarak 367 sayısına ulaşılmasını engellemek istedi. MHP'nin de Anayasa değişikliği görüşmelerinin yapılacağı toplantılara katılmamasını istediler. Eğer MHP, 33 maddelik Anayasa değişikliği maddelerinin görüşüleceği Meclis toplantılarına katılmasaydı  KP'nin o gün Meclis'teki sayısı olan 337 toplantı yeter sayısını sağlayamayacağı için Anayasa değişikliği maddeleri görüşülemeyecek ve referanduma gerek olmayacaktı.

Ülkücülerin de "evetçi" , "hayırcı" diye birbirlerini suçlayarak kırmaları hatta hainlikle suçlamaları gibi bir fitneyi MHP camiası yaşamayacaktı.

Sayın Bahçeli AKP'yi bir ve bütün olarak tutacak yolu her zaman buluyor.

 %65'lik milliyetçi, muhafazakâr,  sağ seçmeni AKP'nin sürülecek tarlası olarak bırakmayı ve aldığı her stratejik karar  sonrasında ülkücüleri  birbirine kırdırmayı, küstürmeyi her zaman beceriyor.

Yine aynı filmi seyredeceğiz.

Meclis'te başkanlık sistemi değişikliğine " evet"  diyecek dönüp millete "hayır" deyin diyecek.

Teşkilatlara da  tamim yayımlayarak "hayır" kampanyası yapılmasını isteyecek  "evet" diyenleri de teşkilatın emirlerine uymamakla suçlayarak  ihraç edecek.

Peki, niçin böyle yapacak?

Niçin Meclis'te "hayır"  oyu ile başkanlık sisteminin önünü kesmeyerek millete gitmek iddiası ile milletin reddetmesini isteyecek?

Sakın bana millete hayır kampanyası yaparak başkanlık sistemini reddettirecek böylece hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hem de AKP'yi alt ederek tuzağa düşürecek demeyin.

Devlet gücü,  iktidar  gücü,  24 saat beyin yıkayan medya gücü ve sınırsız sermaye gücü karşısında ne için  "evet", ne için "hayır" dediğini anlatmakla uğraşacak Bahçeli'nin  ve hâlâ dengesini bulamamış CHP'nin bu kampanyanın sonunda  yine bilmem kaçıncı defa  Erdoğan ve AKP mağlubu olacaklarını bilmek için okuryazar olmak yeter.

Bir de üstüne sınır ötesi harekâtı  Musul ve Kerkük üzerine yapılacak propagandaları ve yükselen milliyetçi rüzgârı düşünün.

Sonucun böyle olacağını en iyi Sayın  Bahçeli biliyor.

Aslında tablo gayet net.

"Vasat akıllı devlet"  ve ittifak hâlinde olduğu Erdoğan ve AKP iktidarı başkanlık sistemine geçerken MHP çatısı altında yer alan Türk milliyetçilerini  ve ülkücü kimliğini son nefesine kadar sürdürecek olan  ülkücü kadroları yeni sistemde kurucu ortak ya da paydaş olarak görmek istemiyor.

Onları oyuncu yapmak istemiyor.

Tribünlerde seyirci olarak kalmaları ve vatan sağ olsun sloganını atmaya devam etmeleri  yeter.

Bakın çevrenize yaş ortalaması 55-60 olan bizim nesilden etkin olarak ülkenin yönetiminde, bürokrasisinde, iş hayatında, stratejik karar alan merkezlerinde, danışılan sivil toplum örgütlerinde kaç  ülküdaşınız var?

Ülke sathında her kademede tam bir tasfiye ve  dışlanma yaşıyoruz.

Bu durumun devamını ve korunmasını da her zaman  Sayın Bahçeli'nin eliyle onun sayesinde yapıyorlar.

Sayın Bahçeli'nin Meclis'te "evet", sandıkta "hayır" kampanyası sonucu tüm MHP camiası her il ve ilçede, yeni sistemi "evet"le kuracak yerel ve merkezi kadroların karşısında konumlanacak ve onlarla rakipleşecek.

Bu durumda kazananlar yarınların yeni Türkiye'sinde  kimlerle yol yürüyecek sizce?

Aslında Sayın Bahçeli Meclis'te " evet" dediği başkanlık sistemine sandıkta da "evet " dese ya da Meclis'te de sandıkta da " hayır" dese ülkücüler açısından bir sorun olmayacak.

Sonuna kadar "evet" dese ve dik dursa başkanlık sisteminin "Erdoğancasını"  değil Başbuğun hayali olan "Türkçesini" kurma ve yeni devlet yönetiminde  ülkücülerin etkin olmasının yolunu açacak.

Ya da sadece  Meclis'te hayır  dese zaten parlamenter sistem devam edecek.

Fakat o yine ne yapacak?

Meclis'te  "evet" diyerek Erdoğan'ın ve AKP'nin önünü açacak, sandıkta da "hayır" diyerek Erdoğan'ın ve AKP'nin yeni devlet sisteminin  yolunu ülkücülerden temizleyecek.

Ve tabii her zaman olduğu gibi ülkücüleri "evetçi", " hayırcı" diye birbirine düşürerek yeni bir fitnenin  kapısını açacak.

Finali mi merak ediyorsunuz?

Başkanlık sistemine zaten iki parti yetiyor.

"Evet", "hayır" saçmalığı ile tamamen kaosa girecek MHP'nin  siyasi  parantezi kapanacak.

MHP'nin tarihi yazılırken sadece iki genel başkanın adı yer alacak.

Kurucusu  ve hareketin asıl sahibi,  banisi  Alparslan Türkeş ve Dr. Devlet Bahçeli.

"Vasat akıllı devletin";  "Gereği yapılacak efendim." diyerek kritik virajlarda yaptığı  görevinin ödülü de işte bu paye olacak.

Velhasıl ülkücü hareketin üzerine aynen Pasifik'te görülen ve geldiği yeri darmadağın eden kasırgaların sonuncusu  "Bahçeli" adıyla göz  göre  göre  geliyor.

Yazarın Diğer Yazıları