Bakar mısınız algıya...
Corona günlerinde "Normalleşme" sürecine girerken nefes almaya çalıştığımız "Demokrasi" de gırtlağımıza çöküyor. Dünya ABD'deki "Nefes alamıyorum..." çığlığını tartışıp, ırkçılığa karşı gösteriler yaparken canım memleketimizde sopa üzerine sopa yiyoruz üstelik duvarlarında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazan TBMM çatısı altında hukuk hiçe sayılıp; Anayasa Mahkemesi kararları tanınmıyor.
Turgut Özal, "Bir kere delmekle bir şey olmaz" diyerek çıkmıştı yola... 18 yıldır memleketin başına karabasan gibi çökenler "Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum" ile devam ediyor. Haksız tutuklamalar, keyfi uygulamalar ile faşizm geldi de geçiyor bile... Ünlü kıssadır, Almanya'da İkinci Dünya Savaşı öncesi tutuklamalar hikayesi. Öğretmenler, doktorlar, askerler ve rahipler tutuklanmalara karşı sessiz kaldıkları için sıra onlara geldiklerinde kimseler tepki göstermemişti. Aynı Almanya Anayasa Mahkemesi'nin yakılmasını da sessizce seyretmişti... Milyonlarca insanın ölümü ve çöküşü ile yüz yüze kaldılar. Bu sütunlardan "Operasyon Valkyrie"yi yazmıştım. Hazır Corona günlerindeyken başta hakim ve savcılarımız internetten bir kez daha seyretsin. Hitler ölümünden 6 ay önce iktidardan uzaklaştırılmış olsa ünlü Normandiya Çıkarması gerek kalmayacaktı. Çoğu genç 20 milyon insan ölmeyecek, milyarlarca dolarlık yıkım gerçekleşmeyecekti. Ve belki de bugün dünyanın en önemli ilk beş ekonomisine sahip olmasına rağmen Almanya o utancı yaşamayacaktı... İtalya keza öyle... Rusya Stalin'in zulümleri, katliamlarının izlerini hale silebilmiş değil. Dikta ile "Tek adam" ile yönetilen ülkelerin makus tarihi değişmez. Sonuçta o diktatörlerinde hukuka ihtiyacı olacak. İntihar etmeyecekler, ayaklarından asılmayacak, kurşuna dizilmeyecekler.
"Anayasa Mahkemesinin yıkılmasını seyretmek" benzetmesi kimileri için "Çok ağır" ve hatta "Çok kötü" olarak nitelendirilebilir. Dahası bazıları "Kötü örnek, örnek olarak kabul edilmez" ile geçiştirilebilir. Ama kazın ayağı öyle değil. Yargıtay kararlarında "İnfaz dönem sonuna bırakılmıştır" ibaresi var. Evet, haksız, hukuksuz bile olsa "Yüksek Mahkeme"nin kararı "Yüce Mahkeme" olan Anayasa Mahkemesi de 5 gün önce evrakları istemiş. En geç 8-10 gün içinde kararını açıklayacak zaten. Lakin yangından mal kaçırırcasına 2 yıldır bekletilmekte olan karar 4 ay önce gelenler ile birleştirilip, adeta el bombası gibi atılıverdi TBMM genel kuruluna... CHP'li Enis Berberoğlu ile HDP'li iki milletvekili aynı çuvala konularak yeni bir algı operasyonu için düğmeye basıldı. Neymiş efendim, "CHP ile HDP ittifak kurmuşmuş!.." kim inanır falan demeyin. Bu memlekette gazete okumayan, haber izlemeyen, şeyhinin-abisinin her dediğini "Ayet-hadis" zanneden bir kitle olduğunu kabullenmek zorundayız . Dün bindiğim takside şoför Enis Berberoğlu'nun PKK'lı olduğunu iddia etti. Çay evindeki garsonda aynı doğrultuda yorum yaparken, mahallemizin yaşlı teyzesi "Oğlum bunlar polis-asker öldürüyormuş" diyor. Bakar mısınız algıya... Tam da gece yarısı "Yasak" konulup, tartışmanın merkezi dağıtılmışken öğleden sonra "Gönlüm razı olmadı" ile rahatlandı.
AKP ve ortağı CHP'yi Millet İttifakından ayırıp HDP ile birlikteliğe zorlamanın peşinde. İYİ Partiyi yeni oluşturmak istedikleri "Babacan, Davutoğlu, Saadet, Yeniden Refah ve DP"nin "Muhafazakar İttifak"ını hayal ediyorlar. Bu operasyon yaklaşık 1 yıl önce Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Meral Akşener'e özel görüşmelerimizde anlatarak dikkatlerini çekmeye çalıştım. Türkiye'mizin son 18 yıllık yıkım ve tahribatını el ele vererek tamir ve inşa edeceğine inandığım Kılıçdaroğlu ve Akşener bu senaryoyu yırtıp atarak, Anayasa Mahkemesinin yıkılmasına göz yummayacaklardır.
Yarına demokrasinin ışığını, umudunu paylaşmak üzere sevgi ile kalın...