Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Bal tutan parmağa eşlik eden ayaklar

Eskilerin "adının hakkını vermek" deyişi ile kastettikleri şey herhalde bu olsa gerek.

'Millî Görüş' gömleğini sırtlarından sıyırdıkları gibi rahmetli hocanın yanından sıvışanların ne yapacakları doğrusu herkesin merak ettiği bir konuydu.

O görüş ve siyaset sahnesindeki uzantısına adeta 'kutsallık' atfeden zatların 'nasıl bir çıkış yolu' bulacakları, 'neler yapabilecekleri' üzerine çok şey söylendi.

'Gömleği' çıkarmışlardı gerçi amma, 'çıplak duracak' halleri yoktu; kendileri için düşünülen bir 'ısmarlama urba' vardı elbette.

İlk başlarda urbayı 'kimin' diktiği, kumaşının 'nereden' tedarik edildiği anlaşılamadı. 'Sömürge solcuları', 'ülkücü eskileri', 'liboş artıkları' ve 'çekirdek kadro' olarak da Millî Görüş kaçkınları, zılgıtlar eşliğinde 'Yeni Türkiye'yi müjdelemeye başladılar.

Herkes kaçkınlardan 'geçmişlerinin izini taşıyan' tutarlı bir çizgi beklerken, onlar bir ampulün etrafında 'adalet' ve 'kalkınma' vaadiyle yola koyuldular.

15 yıl boyunca da 'ülkenin nasıl kalkındığını', 'adaletin nasıl tesis edildiğini' anlatıp durdular.

Ağızlarını her açtıklarında 'kasaların para ile dolduğunu', 'IMF'ye borcumuzun kalmadığını' ısrarla vurguladılar. 

***

Akla hayale gelmeyecek paralar harcanarak 'devasa adalet sarayları' tesis edildi.

Ölülerin dahi 'mezarlarından' çıkarıldığı tartışmalı bir referandum ile memleketin 'mevcut adalet sistemi' bir gecede alaşağı edilip, 'yeni yeni icatlar' getirildi.

'Herkese adalet', 'herkese aş', 'herkese iş' düşleri vatandaşın başını öylesine döndürüyordu ki işte ne olduysa o anda oldu.

Bir anda kalkınmanın aslında 'kimleri' kapsadığı, 'kimlerin' kasalarının paralarla dolup taştığı, 'kimlerin' ne tür mülklere kavuştuğu ortalığa saçılmaya başlandı.

Evet 'bir kalkınma' vardı; 'Devr-i AKP' ile gerçekten de 'birileri' ihya olmuştu. 'Mahdumlar', 'kerimeler', 'yeğenler', 'damatlar' adeta yukarılarda dolaşan devlet kuşunun 'kadrolu elemanı' haline gelmişlerdi.

İşler gerçekten de tıkırındaydı; 'bir koyup bin alan' müteahhitler, 'hayır hasenat' amacıyla 'havuza' oluk oluk dolar akıtmak için adeta can atıyordu.

"Bal tutan parmağını yalar" atasözü bile AKP ile çok farklı bir anlam kazanmıştı.

Doğrusu, yedi sülale birden 'beytülmal' olarak bilinen kavanoza öyle bir sarılmışlardı ki, 'üstleri başları' hep bala bulanmış ve yaladıkları parmaklar arasına 'ayak parmakları' da dahil olmuştu. 

***

'Emek' harcayarak, 'alın teri' dökerek helalinden kazananlara ne mutlu.

Şu vatan topraklarında bütün vatandaşların 'varlık ve huzur içinde' yaşaması kimi, niye rahatsız etsin ki? 

Zaten bütün dert dava herkesin 'tok, mutlu ve güven' içinde yaşadığı bir ülke meydana getirmek değil mi?

Peki ne oldu da 'bu ideal' etrafında kenetlenen bir toplum bir anda ikiye bölündü? Doğrusu bu iş bir anda olmadı.

'Millî Görüş' gömleği yerine 'ısmarlama urbayı' sırtlarına geçirenler, uzun bir süre inkar ettikten sonra 'terzinin aslında dışarıda olduğunu' kabullenmeye başladılar.

Tabii bu kabul 'küpler' dolup, 'yerler' sağlamlaşıp, 'ardı arkası gelmeyen talepler' göz korkutmaya başlayınca ancak kafaya dank edebildi.

Yoksa 'can ciğer kuzu sarması' gibi Batılı dostlarla yaşayıp gidiyorlardı; öyle ki 'nikah şahitleri' bile yabancı devlet adamları oluyordu.

Bakmayın bugün Irak'taki, Suriye'deki üç-beş eşkıya artığını 'diplomatik muhatap' kabul edecek kadar zavallı duruma düştüklerine.

İlk yılları hatırlayın; 'dünyanın ileri gelen liderleri' ile çektirilen aile fotoğraflarını, bugün sövdükleri bir takım zalimler ile ailece tatil yapmaları falan.

***

'Kalkınma' ile 'adaleti' birlikte götürme iddiasında olan güruh, ilkini başardı.

En azından 'kendi aile efratları' için bu böyle. 

Ama gelin görün ki, kalkınmanın 'niteliğinde' ve 'niceliğinde' çok fena bir sıkıntı olduğu artık gözlerden kaçmıyor.

Yoksa durduk yere 'adaletin' üzerine neden bu kadar abansınlar ki?

'Çiğ' yemediyseniz eğer, 'karnınız' niye ağrıyor efendiler?

 

Yazarın Diğer Yazıları