Bankacılıkta performans oyunu

Yaklaşık 200 bin kişinin çalıştığı bankacılık sektöründe büyük bir korku var.

Bu korkunun sebebi işini kaybetme. Gerek Merkez Bankası'nın gerekse ekonomi yönetiminin ekonomiyi soğutmak amacıyla aldığı bir takım tedbirler bankacılık sektöründe pazarın daralmasına neden oldu.

Zira Türkiye, soluksuz bir şekilde borçlanıyor ve tüketim artık çılgınlık boyutuna ulaşmıştı. Bu Türkiye'yi büyük bir faciaya götürüyordu. Havada uçuşan taksit sayıları ve kampanyalar, Türk insanını tüketime zorluyordu.

Tüketim tabii ki kişilerin geliriyle değil de harcamasıyla yapılıyordu.

Dedim ya aslında tam bir çılgınlık haline gelmişti. Fiyatı 3 bin lirayı bulan cep telefonlarını yılda bir değiştirir olduk. 3 günlük lüks tatil için 24 ay taksit ödemeye başladık. Sonuç olarak Türkiye, bugünkü durumuna geldi.

Bugün ülkemizde her 5 kişiden 3'ünün bankaya kart ve kredi borcu var.  3 milyona yakın kişi borcunu ödeyemiyor. Ödeyememe nedeni, işini kaybetmesi ya da hesapsız harcaması.

Tüm bunlar da bankacılık sektöründe pazarın daralmasına neden oldu.

Bankacılık sektörü AKP iktidarı tarafından hep korundu. Çünkü 2001 bankacılık krizi nedeniyle iktidara gelen AKP, yine bir bankacılık krizi ile iktidardan düşmekten korkuyordu. Bu nedenle bu sektör hep korundu ve bazı yanlışlarına hep göz yumuldu.

Yeter ki sektörde kriz olmasın...

Yıl 2013'e gelindiğinde ortaya çıkan tablo herkesi korkuttu ve sonunda tedbirler geldi. 2014 yılı bankacılık sektörü için kötü geçmedi ama çok da iyi geçmedi. Geçmiş yılların meyvesi ile sektör büyümedi ama kârını korudu.

2015'in ilk aylarından belliydi bu yılın kötü geçeceği. Çünkü dünyadaki bankacılık sektörü de büyümeyi bırakın, yüzde 3-4 küçülmeyi kabul etmişti. Ancak bizim bankacılık sektörü her yıl yüzde 20-30 büyümeye alıştığı için dünyada küçülme varken, dahası ülkemizin büyüme hedefi yüzde 3 ile sınırlıyken bizim bankacılar hedeflerini yine yüzde 20 seviyesinde koydular.

Yük çalışanda

Büyümeyen bir ülkede bankacılık sektörü nasıl büyüyebilir ki?

Bu ülke Türkiye ise söz konusudur. Nitekim bankalar büyüme hedefini çalışanının üstüne yıktılar. Son yılların en büyük satış hedefini çalışanına yüklediler. Ağustos ayından bu yana sektörde tam bir dram yaşanıyor.

İşini kaybeden bankacı sayısı net olarak bilinmiyor ama parmak hesabı ile bakıldığında sayılarının binlerce olduğu görülüyor. Bankaların çıkarttıkları personele sundukları gerekçe hep aynı: Düşük performans.

Peki bu insanların gerçekten performansı düşük mü?

Siz bir insana yılbaşında verdiğiniz yıllık hedefin üzerine 6 ayda bir ilave daha yaparsanız o da yetmemiş gibi yılın son aylarında bir ilave daha yaparsanız, elbette başarısız olacak, performans düşük görünecek.

Her insanın bir kapasitesi vardır. Bu kapasitenin üzerindeki iş yükünü kimse kaldıramaz. Bu nedenle işten çıkartılmalarda sunulan performans yetersizliği haklı ve adil bir gerekçe değildir. Sen ayda 10 kart satışının üzerine bir 10 daha eklersen, bu da yetmezmiş gibi bir o kadar da sigorta poliçeleri satmaya zorlarsan, bu insanlar tabii ki başarısız olacaktır.

Bankalar bu hedefi verirken personelin bunu yapamayacağının farkında.

Onlar da biliyor ama "gerçekleşirse kârdır, yoksa kovarım yine kârdır" düşüncesinde.

Bu noktada Çalışma Bakanlığı, bu 200 bin kişinin çığlığını duymak zorundadır.

Bakanlık; hamile, doğum izninde ve raporlu olanların bile işten atıldığı bir sektöre ne zaman "ne yapıyorsun" diyecektir?

 

Yazarın Diğer Yazıları