Bankaların kâr hırsı

Farkında mısınız, Türkiye son 5 yılını bankaları tartışarak geçirdi.

Bankaların haksız olarak aldığı ücretler, zoraki satışlar, kart ücretleri, sigorta poliçeleri ve daha bir çok konuda bankaları tartıştık, bankaları şikayet ettik.

Aslında bankaları sadece biz vatandaşlar değil politikacılar bile eleştirdi.

Dönemin Başbakanı bile bankalar için "Allah gözlerini toprak ile doyursun, kan emiciler" dedi.

Bir çok yasa çıkartıldı ama bankalarla baş edilemedi.

Bankalar kendi tabirleriyle, yasaların hep arkasından dolanıp yine bildiğini yaptı.

Burada en önemli soru şu:

Bankaların gözü neden doymuyor?

Son dönemde personellere yaptıkları hedef baskısı ile bir kez daha gündeme gelen bankaların sorunu ne?

Bankaların aslında hiçbir sorunu yok.

Kâr eden ve düzgün çalışan bir sisteme sahipler. Türkiye var oldukça ülkemizdeki bankalar hep var olup çalışacaktır. Çünkü 2001 yılındaki krizden sonra çıkartılan yasalar, bankaların sağlam bir zemine oturmasını sağladı.

Bankalar hep kâr edecekse, o halde neden gözleri doymuyor?

Neden daha fazlasını istiyor?

Burada sorun yabancılar.

Bankacılık sistemi maalesef son 6-7 yılda ciddi olarak yabancıların kontrolüne geçti. Türkiye'de ilk banka alanlar oldukça ucuza kapattı. 2007 sonrası  yabancılar Türkiye'de banka almak için büyük paralar ödediler. Çünkü Türk piyasası, henüz doymamış ve büyüdükçe büyüyordu. Yabancı patronlar tarafından baktığınızda onlar da haklı.

 Yabancılar Türkiye'den banka aldıklarında öz sermaye kârlılık oranı yüzde 27'di. Bu orana göre milyar dolarlar ödediler. Ancak kârlılık oranı şu anda yüzde 11 seviyesine düşmüş durumda. Yani yüzde 27'ye göre para verdiler yüzde 11'e göre kâr ediyorlar. Bu da yabancı hissedarların Türk genel müdür ve yöneticilerine ciddi baskı yapmasına neden oluyor.

Yine paranın bol olduğu dönemde yapılan milyon dolarlık plazalar bugün bankaların sırtına yük ve bu maliyeti kaldırabilmek için daha çok kazanmak zorundalar.

Yoğun hedef baskısı

Türk yöneticilerin üzerindeki patron baskısı dayanılabilecek boyutta değil. Türk yöneticiler ise koltuklarını koruyabilmek için çalışana yükleniyor.

 200 bin banka çalışanı işte bu nedenle yoğun hedef baskısı altında çalışıyor.

Her gün kredi kartı, sigorta, kredi satmak zorunda. Bir de buna son dönemde vadesiz hedefler eklendi. Bankalar kolay yoldan kazancın kapısı olarak vadesiz mevduatı görüyor. Vadesiz mevduat yani faiz verilmeyen hesap demek.

Aylık faiz oranlarının yüzde 13'e dayandığı bir ortamda kim parasını bankaya faizsiz bırakır ki?

Birkaç inanç sebebiyle bırakanlar hariç hiç kimse.

O halde bankalar şube başına verdiği milyonluk vadesiz hedeflerini nasıl gerçekleştiriyor?

Tabii ki vatandaşı kandırarak.

15 yıllık bankacı vatandaşın parasının nasıl vadesizde tutulduğunu şu şekilde anlatıyor:

"Genel müdürlük sana aylık 5 milyon vadesiz hedef veriyor. Yani açıkça müşterini kandır parasına faiz verme diyor. Bankacı çaresiz olarak konut kredisi kullanan kişilere ödemeyi 2 gün bekletip yapıyor. Vadeli mevduatın son günleri genelde Cuma gününe getirilip hafta sonu boşta kalması sağlanıyor. Bunun gibi daha bir çok yöntemi, vicdanımız el vermese de kullanmak zorunda kalıyoruz."

BDDK düzenleme getirmeli

Bankaların bu haksız kazancına BDDK düzenleme getirmeli. Elbette insanlara zorla faiz al diyemezsin ama en azından yıllar önce SPK'nın borsa aracı kuruluşlarına getirdiği zorunluluk bankalara da getirilebilir. SPK, hisse senedinden boşta kalan paraların kuruluş tarafından repo, yani gecelik faiz uygulamasını zorunlu kılmıştı.

Bu bankalar için de yapılmalı. Ben faiz istemiyorum diyen kişilerden yazılı beyan alınıp, geri kalan paralar için otomatik faiz işletilmeli.

Yazarın Diğer Yazıları