Bardakoğlu: "Kendi yanlışlarımıza fetva verir olduk"

Bardakoğlu: "Kendi yanlışlarımıza fetva verir olduk"
Eski Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, "Kuran’ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva verir olduk" dedi.

Hürriyet gazetesinden İpek Özbey'e konuşan eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı" açıklamasında bulundu.

"KENDİ YANLIŞLARIMIZA FETVA VERİR OLDUK"

Bardakoğlu'nun açıklamaları şöyle:

- Kutsal kitap güzelliği, bağışlamayı, ahlaklı, düzgün olmayı emrederken IŞİD neden bombalar patlatıyor, insanlar birbirine kıyıyor?

Kuran'ı Kerim ile aramız açıldı. Kuran'ı Kerim'in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva verir olduk.

- Neden?

Çünkü dini bilgi üretiminde metot kalmadı. Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. İslam âlimlerinin içinde yaşadığı hayatla ve gerçekliklerle bağı koptu. Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insanlara dini anlattığımızı düşünemeyiz. 50 küsur İslam ülkesi var, paramparçayız. İslam barış dinidir diyoruz ama kimseyi inandıramıyoruz, çünkü birçok yerde Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor. Birbirinin Müslümanlığını beğenmez oldular, birbirini itham ve tekfir ederek sürekli camdan aşağı atmakla meşguller.

- Din ve para ilişkisi, şatafatlı yaşam da tartışılan konulardan biri. Zengin Müslüman olamaz mı, olmamalı mı?

İslam düşüncesi maalesef bu yüzyılda kapitalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin payandası haline geldi. İslam'ın ana kaynaklarının verdiği mesaj sosyal adalet ve hakkâniyet eksenindedir. Ama ne hikmetse İslami düşüncede bu sosyal adalet fikri, fakirin ve mağdurun yanında olma fikri zayıflayıp, giderek güçlünün, zenginin yanında olan bir dini söylem gelişti. Olup bitene eleştirel baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. İslam bilgininin siyasi-ekonomik gücün gözü kara yanında olmasının ciddi riskleri var. Sağlam duramayıp olanları onaylayıcı hale gelebilirsiniz. İslam âlimleri görevini kaybetmek pahasına karşılarındaki güce de doğruyu söylemek zorundadır. Sosyal adaletsizliğin ve gelir dağılımında uçurumların en yüksek olduğu ülkeler bizim ülkelerimiz. Halbuki gönlüm ne isterdi? Acıyı da nimeti de paylaşalım. Böyle yapamadı.

- Kimin suçu?

Burada birçok kesimin suçu var ama İslam âlimlerinin de var. Bizim çağdaş ulema, sermaye ve ekonomik ilişkiler konusunda çağın gerektirdiği bütün taleplere uygun fetvalar üretmeye başladı. İslam uleması tıkandığımız ekonomik alanlarda sorunları aşmada son derece mahirler. Ama insan hakları, kadın hakları, ötekinin hakkı ve özgürlüğü, cinsiyet ayırımcılığı, sosyal adalet gibi daha geniş tabanlı konuları gündeme taşımaya pek istekli değiller. Sadaka ve iane kültürüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.

"KUTLU DOĞUM'UN FETÖ İLE İLGİSİ YOK"

- Diyanet İşleri Başkanlığı geçen haftanın gündemiydi. Önce Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Özafşar görevden alındı, ardından Kutlu Doğum Haftası'nın adı değişti. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar hocayı çok beğenirim; iyi bir hadis âlimidir. Kendisinin FETÖ'yle de modernistlikle de en küçük bir ilgisi yoktur. Bildiğim kadarıyla kendisi ilmi çalışmalara dönmek istiyordu. Onun için ayrılmış olmalıdır. Ama onun bilgisi dışında bir görevden alma varsa bunu şık bulmam. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bugüne kadar Kutlu Doğum Haftası adıyla yaptıkları tamamen Hazreti Peygamber'i anlama ve anlatma etkinlikleridir. FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ve bunu böyle olduğunu "FETÖ'yle alakası vardır" diye yaygara koparanlar da biliyor aslında.

"TARTIŞMA NEDENİ"

- Neden böyle bir tartışma yürüyor öyleyse?

Bazı Müslümanlarda İslam ahlakı eksik olduğu için. Kör bağnazlıklar ahlakımızı da buharlaştırıyor. Niyet okumalar, iftiralar da beraberinde geliyor. Bazı Müslümanlar söze din, ahlak, sevgi diye başlıyor, iki satır sonra dili kılıçlaşıyor, "sapık", "modernist", "şucu bucu" diye önüne geleni etiketliyor. Diyanet'e karşı "Kutlu Doğum haftaları, bir FETÖ projesidir" şeklinde bir iftirayı duyunca üzüldüm ve irkildim.

- Niye irkildiniz?

Diyanet'in bu projesinin hiç de böyle olmadığını biliyorum. Demek ki insanlar kendi çıkarları, konumları, hesapları söz konusu olunca her türlü iftirayı atıyor, her yolu meşru görüyor. Artık FETÖ'cülük bir maymuncuk gibi, herkesin kendi konumunu güçlendirmek için ötekine doğrulttuğu bir silah oldu.

"EKONOMİK SEKTÖR OLDU"

- Yani suçlamalar çıkar ilişkisinden mi kaynaklanıyor?

Bugün birçok dini cemaat birer ekonomik sektöre dönüştü. Unutmamalı, Türkiye'de dini gruplar kamusal alana sirayet etmeye başladığı, kapalı ve kayıtdışı olup kendilerine göre dini eğitim vermeye başlarsa sorun büyür, FETÖ'deki gibi. Ülke benzeri oluşumlara gebe demektir.

- FETÖ'nün yerini yeni cemaatler doldurur mu?

Bazı kesim ve cemaatler FETÖ'den doğan boşluğu doldurabilmek için siyasetle, kamusal alanla, yaygın ve kayıtdışı dini eğitimle kendi kapsam alanlarını genişletme hesabı yapıyor olabilir. Öyle zannediyorum ki Diyanet İşleri'yle uğraşmaları da bu yüzden. Bir dini cemaat kendisini alternatif diyanet olarak görmeye başlarsa, sonra paralel kamu gücü olmaya doğru da gider. Dini cemaat ve tarikatlar siyaset, kamusal alan, yaygın din eğitimi ve ticaretten elini çekip kendi asli ve sivil hizmet alanlarına çekilmezse, kayıtdışılıktan çıkıp şeffaf ve denetlenebilir olmazsa yeni maceralar yaşamamız kaçınılmaz görünüyor.

"İSLAM DİNİ MÜSLÜMANLAR YÜZÜNDEN MAHCUP"

- 'Yüzleşme' kitabınızda, Mısırlı âlimlerin "İslam dini Müslümanların yüzünden mahcup durumdadır" sözüne atıfta bulunuyorsunuz. Sizi mahcup eden şeyler var mı?

Ramazanda olmamız nedeniyle hemen oradan örnek vereyim. Şimdi televizyon programlarını izleyeceksiniz. Reytingi en yüksek programlar en çok menkıbenin anlatıldığı, en çok gözyaşının döküldüğü programlar. Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi? Hazreti Muhammed'in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil. Bugün İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler. Bu da beni mahcup ediyor.

"ANADOLU İNSANIMIZA ÜZÜLÜYORUM"

- Halk neden bu programları izliyor?

Çünkü onları böyle besledik, "Din, acı, gözyaşı, melankoli ve menkıbedir" dedik. Ya geçmişe özlemle ya da bir kurtarıcı bekleyerek vakit geçiriyoruz. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik. Başımıza geleni de hep "ya Allah'ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü" diye anlattık. "Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun" diyerek piyangocu bir anlayışı besledik. Halkı böyle besleyince onlar da buna uygun hoca tipi istemeye başladı.

- Bu anlayış insanlara ne yapıyor?

Geniş halk kitlesi istiyor diye menkıbe ve hurafe dolu bir din anlatanlar farkında olmadan dinin toplumları uyuşturduğu tezini de desteklemiş oluyor. Anadolu'dan gelip, bunu dini bilgilendirme sananlara, boynu bükük dinleyen garip Anadolu insanımıza üzülüyorum.

"İSLAMFOBİ MAHALLEMİZE İNECEKTİR"

- Sırf bu yüzden dinden uzaklaşanlar oluyor mu?

Harika bir konuya değindiniz. Böyle bir dini anlayışın, çocuklarımız, torunlarımız tarafından nasıl karşılanacağından emin değilim. Artık yavaş yavaş yol ayrımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görüyor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi temel değerlerin yeterince gelişmediği, sadece melankoli, sadece menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı İslamofobi'yi mahallemize indirecektir. Bizim çocuklarımız, torunlarımız da büyük sorular soracaktır.

- İslam dünyası neden sanat üretemiyor, bilimde başarılı olamıyor?

Biz Müslümanlığı sadece inanma ve namaz, oruç, hac gibi belli ritüelleri yerine getirme olarak algıladığımız sürece bu mahcup edici durum devam edecektir. Allah, "Dünyaya inanan ve yararlı iş işleyenler egemen olacaktır" diyor. İslam'ın parlak dönemlerinde biz yararlı iş deyince bilim, teknoloji, insanlara faydalı olma, tıp alanında gelişmeyi anladık. Astronomi, denizcilik, haritada, fende birçok alanda en öndeydik. Demek ki, dinin mesajını anlarsak bunlar olur. Bizim din anlayışımız sığlaştı. Dindarlığı dar bir alana hapsettik. Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor. İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demiyor. Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir.

İlgili Haberler