Barzaniler: Tarih tekrarlanıyor mu?

Daha ABD’nin 2003 Irak işgalinin ilk aylarında köşemde Irak’ı Kuzey’deki Kürt peşmerge güçleriyle ittifak kurarak işgal eden ABD’nin Barzani’yle çatışmasının kaçınılmaz olduğunu yazmıştım. Bu görüşüm tarihsel, jeopolitik nedenlere dayanıyordu. En önemlisi de, geçmişte aynı çatışmanın kanlı biçimde Irak’ı işgal eden Büyük Britanya ordusu ile o dönemin Barzani’si sayılan Kürt Şeyhi Mahmut Berzenci’nin askerleri arasında gerçekleşmesiydi.

Türkiye’den de 1920’li yılların ortalarında silah ve gizli para yardımı alan Berzenci, İngilizler’le müttefik iken, birdenbire kendisini bugünkü Kuzey Irak sınırları içinde “Kürdistan Kralı” ilan etti. Ankara ise o dönemde Musul-Kerkük konusunda İngilizler’le kriz yaşadığından Berzenci isyanını gizlice destekliyordu. Ne var ki, Musul’daki haklarımızdan vazgeçtiğimizi ilan edip Londra’yla anlaşınca İngilizler Kürt başkaldırısını kanlı biçimde bastırdılar. Berzenci’nin kuvvetlerinden yaklaşık yirmibin kişinin öldüğü, İngiliz Hava Kuvvetleri’nin ilk kez Süleymaniye ve Erbil’de Kürt isyanlarına karşı zehirli gaz kullandıkları biliniyor. Genç Türkiye Cumhuriyeti Batı kaynaklı Kürt isyanlarıyla Kerkük-Musul sorunu bağlamında destabilize edilmeye çalışılırken, aynı Batı Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletini daha doğmadan ortadan kaldırıyordu. 1950’li yılların ortalarında ise Barzani aşireti Berzenci’nin yerine geçti. Bu kez Kürtler’i destekleyen büyük güç ABD ya da Avrupa değil, Moskova idi. Türkiye ve Kuzey Irak’ta İkinci Dünya savaşına kadar Kürtler’i “emperyalistler’in Ortadoğu’daki uşakları” ilan eden Sovyet yönetimi ve Stalin, İran’ın Mahabad yöresinde ilk Kürt devletini Kızılordu desteğiyle kurdurmuşlardı. Mesud’un babası bu devletin yıkılmasıyla SSCB’ye kaçacak orada on yıl kaldıktan sonra Kuzey Irak’a geçerek, özerklik ve bağımsızlık adına Irak rejimine karşı silaha sarılacaktı. Ne var ki Moskova bütün çabasına karşın Kürt kartını Şah İran’ı ile İsrail ve ABD’ye kaptırdı. Barzani ise Saddam Hüseyin’in en güçlü adamı olduğu Baas iktidarına yenildi ve 1974’de sürgüne gittiği ABD’de de Walther Reed hastanesine öldü.
Günümüzde Kuzey Irak’ta tarih belki bir anlamda tekrarlanıyor.

Geçtiğimiz Salı günkü Cumhuriyet’te Bahadır Selim Dilah’in Barzani istenmiyor başlıklı haberini okuyalım:

“ABD Irak parlamentosunda petrol yasasının çıkmasını engelleyen Kürt lider Mesud Barzani’yi gözden çıkardı. Washington yönetimi Barzani yerine yeni lider arayışına girdi. ABD yönetimi, Bağdat’ta yapılan görüşmelerde, Neçirvan Barzani’nin, Kürt ittifakının petrol yasası üzerindeki çekincesini kaldıracağı umudunu taşıyordu. Ancak beklenilen olmadı.”

Barzani’yi Şeyh Berzenci’nin, Makarios’un akıbeti bekliyor demek abartma sayılabilir mi bilmem ama 2007’nin son günü Rusya Federasyonu’nun Kerkük başkonsolosu bir basın toplantısı yaparak Barzani yönetiminin Rus petrol firmalarıyla Kuzey Irak’taki petrol kuyuları için anlaşmalar imzaladığını açıkladı. Kuzey Irak petrolünü tek başına yutmaya çalışan Barzani yönetimi, bundan sonra Moskova ve Brüksel’i arkasına alarak Washington’a karşı ulusal kurtuluş savaşı veren bir klasik Üçüncü Dünya ülkesi rolünü oynayacak...

Gazeteci yazar Hulusi Turgut’un yakında Doğan Yayınları’ndan çıkacak olan “Türkler’i 100 yıldan beri meşgul eden Irak’taki bir Kürt Aşireti: Barzani olayı”  adlı araştırması ise Barzaniler’in derin, bugüne dek bilinmeyen yönlerini açıklıyor. Turgut, 1961 yılında Ortadoğu’nun kapalı kutusu Kuzey Irak’a geçerek Mustafa Barzani ile ilk röportajı gerçekleştiren Türk gazetecisi. Turgut’la kitabı konusunda görüştüm: “1960 yılında, Türkiye Kuzey Irak’ta Barzaniler’in bütün ikmal yollarını kesmişti. İlk giden gazeteci ben oldum. Barzani olayında Barzaniler’in Türkiye ile bağlantıları, devletin Barzani aşiretiyle ilişkileri bazıları ilk kez açıklanan belgelerle yer alıyor” diye anlattı...

Yazarın Diğer Yazıları