Başbakan, başkan mı, cumhurbaşkanı mı?

Ezberler ve önyargılar nedeniyle ülkemizde ve dünyada yaşananları hemen herkes farklı okuyor. Kavramlara hatta kelimelere, kişiler kendi birikimi ve bilgisiyle farklı anlamlar yüklediği için bu doğal bir süreç. Uluslararası ilişkilerde birçok krizin üzeri, ’üzgünüm’ ve ‘özür dilerim’ anlamlarına gelen  “I’m sorry” örneğindeki gibi örtülebilmiştir! Böylece taraflar, kendi taraftarlarını dilediklerince ikna edebilmiştir...
Muhatabınızın ne anladığı, sizin ne anlattığınızdan daha önemli olabiliyor. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in tercümeleri dahi birbirinden farklılaşabiliyor. Bazen yorumla pireyi deve yapanlara rastlandığı gibi iyimserlikte Pollyanna’ya dahi parmak ısırtanlarla karşılaşabiliyoruz. Anlamak için anlamayı istemek gerekiyor.
Mesela Malatya Kürecik’teki Füze Kalkanı’nın İsrail’i korumak için İran’a karşı kurulduğunu savunanlar var. İran’la İsrail arasında Irak ve Ürdün varken niçin Türkiye? Aslında Moskova’nın da açıkça belirttiği gibi Kalkan’ın asıl hedefi Rusya’dır. Sorunun İsrail-İran bağlamında tartışılması sadece gerçek problemi gölgelemektedir. Fakat böyle algılanmasından İran da rahatsız değildir...
İtiraf etmek gerekir ki, eski hükümetlerin uzun ömürlü olmamasının en önemli nedeni, elbette dış baskıların da tesirinde kalarak, aralarında anlaşabildikleri ortak bir dili konuşamamalarıydı. Özellikle koalisyon hükümetlerinde farklı siyasi görüşlerden gelmiş insanların uzlaşabilmeleri zaten eşyanın doğasına aykırıydı.
Bugün mevcut hükümetin kurucuları ise genel hatlarıyla odağında aynı terminolojiyi kullanan kişilerden oluştuğu için başarılı oldu. Doğrusu, aralarına hatta eşlerinin arasına sokulan onlarca söylentiye karşı birliklerini bozmadıkları için ayakta kalabildiler. Fakat bugün insanlık tarihinin en eski çıkmazı yeniden hükmünü icra ediyor. İktidar iştirak kabul etmiyor. Güç paylaşılamıyor. Bir gemi iki kaptanla idare edilemiyor...
Döneminde ekonominin patronu olan Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener istifa ederken hükümeti yolsuzlukla ve başarısızlıkla suçlamıştı. Fakat sonuçta yalnız kaldı ve bugün Tayyip Erdoğan için bir sorun olmaktan çıktı. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan Erdoğan, kendilerine oy vermiş kesimlerin hükümetten rahatsızlıklarını bir kanal bularak önümüzdeki seçimlerde ifade etmeye kalkışacağını görüyor. Bu yüzden Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu’yu siyaset meydanından çekecek başarılı bir manevra gerçekleştirdi.
Ancak asıl sorunla iki yıl sonra yüzleşebilir. Başbakanlığı bıraktıktan sonra, Başkan yahut Cumhurbaşkanı seçilmesine bağlı olarak partisinde bir liderlik krizi yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Bu durumda muhtemelen Abdullah Gül’ün çevresinde yeni bir siyasi oluşum toparlanabilir.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu halen çalışıyor görünse de iktidar henüz hangi yönetim sistemini seçeceğine karar verebilmiş değildir. Başkanlık mı, yarı başkanlık mı, yoksa parlamenter sistem mi? Rejimin temelinin ne olacağı belirsizken üzerine güçlü bir bina inşa edilebilir mi? Başbakan bunları geciktirirken her üç durum üzerinden şekillenecek hiziplerin de kafasını karıştırıyor ve hızını kesiyor. Ayrıca yerli ve yabancı bütün ihaleleri kontrolüne alarak sermaye sahiplerine gücün kimde olduğunun mesajını hatırlatıyor.
Fakat bu, Erdoğan’ın liderlik imajını şimdilik güçlendirse de çok tehlikeli bir oyun. Lider kendi geleceğini garantilemek için memleketin istikbaline ipotek koyamaz. Böyle bir belirsizlik atmosferinde ne yeni bir Anayasa yazılabilir, ne güvenlik konusunda ciddi operasyonlar yürütülebilir ne de sanayi yatırımları gerçekleştirilebilir. Liderleri bitiren en büyük hata kendi iktidarlarının ülke için vazgeçilmez olduğunu sanmalarıdır. Aksi takdirde bugüne kadar ulaşılan başarılar da sarsılır hatta tepetaklak olup devrilir.
Maalesef muhalefet, Muhteşem Yüzyıl misali sun’i gündemlerle oyalanırken birçok önemli sorunun üzeri örtülüyor ve tartışılmıyor. Bu muhalefetin hatası ve millet bunu görüyor. Fakat karşıtların yetersizliği üzerinden iktidar sürdürülemez. Başbakan önce kendi kafasındaki sonra da devlet kurumlarının zihnindeki soru işaretlerini bir an önce kaldırmalıdır. Yoksa, bu belirsizlik hem kendisine hem de millete zarar verecek ...

Yazarın Diğer Yazıları