Başbakan ıslık çalıyor

Anadolu’da ıslık çalmak ve Türkü çığırmak gibi mecazi anlam taşıyan deyimler vardır. Karanlıkta ıslık çalmak, mezarlıkta Türkü söylemek bunlardan en yaygınıdır. Bu davranışlar görünürde mutluluk ifade etmesi gerekirken aslında korktuğunu belli etmemek için yapılıyor olmasıdır. Başbakan da AKP karşıtı protestoların önce Taksimde daha sonra da Türkiye’nin önemli illerine yayılması karşısında korkmadığını göstermek için bağırıp çağırmakta ve tehditler savurmaktadır. Adamları aşağıdan başbakan da yukarıdan kesmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla aralarında rol paylaşmışlar, herkes rolünü oynuyor. Başbakan taraftarlarını kenetlemek için delikanlı tavrını sürdürürken, salya sümükle karışık ağlama rollerini adamları üstlenmiştir. Bunlarda protestoculara, iç ve dış kamuoyuna demokrasi görüntüsü, özgürlüklere saygı, protestolara anlayış, muhalefete tolerans gibi görüntüleri verme görevi üstlenmişlerdir. Başbakan ve yandaşları ülkede neler yaptıklarını tüm vatandaşlara değil kendilerine oy verenlerin düşüncesine dayanarak değerlendirmektedirler. AKP’ye oy verenler ve entelektüel olarak destekleyenler Erdoğan haklı olduğu için değil, iktidardan düşerse nemaları kesileceği için destek vermektedirler. Bazı AKP karşıtı iyimserler AKP ile besleme gazeteciler, besleme akademisyenler, besleme cemaat, tarikat, liboş ve eski tüfek komünistlerin bozuşacağını söylüyorlar, boşuna uğraşmasınlar birbirlerine düşerler ama ayrılmazlar zira dünyanın en sağlam birlikteliği çıkar birlikteliği ile suç ortaklığıdır. Dolayısıyla birbirlerini ele verip iktidarın imkanlarını terk etmezler. 
Bazı dostlar bize sitem ediyor, niçin bu kadar muhalefet ediyorsunuz diye, bizim için esas olan çağdaş, adaletli ve demokrat bir Türkiye, Atatürk’e ve ilkelerine saygı, Türkiye’nin Türk olma karakterinin korunması, Türk milletinin ve devletinin çıkarlarıdır. İktidardaki partinin adı değil felsefesi, politikası ve mayası önemlidir. Ayrıca niçin bu kadar muhalefet ettiğimizi daha önce yazdığım bir örnekle de izah edip konuyu kapatacağız. Türkiye’de 67 bin okul, 1220 hastane var. 85 bin cami, 90 bin din görevlisi, 77 bin doktor var. Türkiye’de her 900 kişiye bir doktor, her 780 kişiye bir imam düşmektedir. Her 60 bin kişiye bir hastane, her 350 kişiye bir cami düşmektedir. Politikacılar ve iktidarların görevi vatandaşların öbür dünyasını değil bu dünyasını tanzim etmektir. Zira onlar kutsal değildir. Tanrı tarafından da görevlendirilmemişlerdir. Bir kez daha altını çizelim; Türkiye’nin bu hali, üçüncü sınıf politikacılarla göbeğini kaşıyanların ittifakı sonucudur. Bizim görevimiz de bu acı lafları üzülerek de olsa söyleyerek şahsen bir parçası olduğumuz bu gariban halkı uyandırmaktır. Uyku o kadar derin ki uyanmaları için çok gürültü yapmak gerekmektedir, amaç kendi halkımızı hor görmek değildir.
Bir çift lafımız da göstericilere var; bu gösterilerin içte ve dışta etkili olmasının sebebi sağ ve soldan her felsefeden insanın destek vermesidir. Davanızın haklılığı ve espri kabiliyetinizin bir rolü olduğu muhakkaktır, ancak dünyada ve Türkiye’de sayısız haklı dava kaybedilmiştir. Kamu malına zarar vermek kafayı çekip sağı solu kırıp dökmek, solun her türlü aşırılığını yaşamak, CHP ve MHP başta olmak üzere birçok siyasi felsefeye faşist işbirlikçi diye hitap etmek, amacınıza hizmet etmeyeceği gibi AKP’nin ekmeğine yağ sürmekten başka bir sonuç vermez. Türk bayrağı kullanarak insanların desteğini almak kolay ama bayrak altında çevrilen numaralar mutlaka fark edilir. Dış bağlantı, olabilecek en kirli iştir.
Taksim olaylarına ABD ve AB başta olmak üzere Batı’nın yakın ilgisi şaşırtıcı derecede fazladır. Sadece Batılı basın ve sivil kuruluşlar değil aynı zamanda politikacılar ve hükümetler de yakından ilgilenmektedir. Umarız bu ilgi burada kalır da biz de AKP gibi konuşmak zorunda kalmayız, zira Batı cephesinden pis kokular gelmektedir, AKP karşıtlığımızı ülkemizin ve halkımızın aleyhine kullanmamız söz konusu olamaz.
Not: Siz bu yazıyı okuduğunuzda biz uzun bir seyahatte olacağız. Paris’te dünyaca ünlü stratejik araştırma merkezi  “İRİS” in davetlisi olarak “1990 sonrası Türk-Fransız İlişkileri” ni araştırıp bir kitap haline getireceğiz. Dolayısıyla yaz boyu makalelerimizi oradan göndereceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları