Başbakan’ın Asya ziyareti

Bir aydır dış politika yazamadık. Bunun iki nedeni var, birincisi Türkiye’nin normal bir dış politikası kalmadı, dış politika deyince akla Araplarla ilişkiler gelir oldu. Biz Araplarla ilişkileri yazmaktan, siz de okumaktan bıktınız. İkinci neden; 17 Aralık’ta başlayan Cemaat-AKP kavgasıdır. AKP-Cemaat kavgasını adeta maç izler gibi merakla izliyoruz, biz de herkes gibi mecburen bu heyecanlı maçın cazibesine kapılarak bu kavgayı yazdık. Oysa ki 5-10 Ocak tarihleri arasında, Başbakan Erdoğan Japonya, Singapur ve Malezya’yı kaplayan beş günlük önemli Asya ziyaretinde bulundu. Singapur küçük ama zengin ve önemli teknolojiye sahip bir ülkedir. Stratejik değil, ekonomik özelliğinden dolayı işbirliği aranan bir ülkedir. Malezya bizim gibi ağır aksak işleyen bir demokrasiye sahiptir. Batı ölçeğinde olmasa da kalkınmış bir İslam ülkesidir. Türkiye için kültürel ve ekonomik öneme sahiptir. Bu ziyaretin en önemli halkası Japonya’dır. Biz de yerimizin darlığından dolayı öncelikli olarak Japonya’yı ele alacağız. Uluslararası konjonktür iki ülkeyi işbirliğine zorlamaktadır. İki ülke arasında 3.2 milyar dolar ticaret vardır. Milli hasılası 4.5 trilyon dolardır. Yaklaşık 800 milyar dolar ihracatı ve hemen hemen bir o kadar da ithalatı var, her yıl çeşitli ülkelere, 122 milyar dolar yatırım yapmaktadır. Türkiye’ye geçen yıl 1.5 milyar dolar yatırım yapmıştır. Yıllık yatırım tutarını dikkate aldığınızda bu mütevazı bir rakamdır. Türkiye’de ciddi devlet ihaleleri almaktadırlar. Bunlardan en çok bilinenleri, Marmaray, TÜRKSAT ve Sinop nükleer enerji santralidir.
Türkiye ve Japonya batı siyasi kampındadır. Dolaysıyla Japonya ile yapılan ekonomik iş birliği batıyı kıskandırır ama endişelendirmez. Yani Çin ile yapılan alış veriş gibi davranmazlar. Örneğin Çin ile yapılan nükleer enerji ve Füze pazarlıkları başta ABD olmak üzere batılı müttefikleri ve NATO’yu rahatsız etmiştir. Türkiye askeri, stratejik ve güvenlik alımlarını batı sisteminin içinde ki ülkelerden yapmak zorunda olduğunu anladı. Batı silah sistemleri ve NATO ile uyumlu olma şartı aranmaktadır. Batılı ülkeler Türkiye’ye teknoloji transferi yapmamışlardır. Yapanları da engellemeye çalışmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri hep teknoloji peşinde olmuşlardır. Başbakan Süleyman Demirel, 1965’te tek başına iktidara geldiğinde ilk ağır sanayi hamlesine Ruslarla birlikte yapmıştır. 1970’li yıllarda rahmetli Erbakan’ın “Fabrika yapan fabrikalar yapacağız” sloganı hâlâ belleklerdedir. Ama Batılı müttefikler teknoloji transferi yapmaktan hep kaçmışlardır. Ekonomik ve teknolojik açıdan kayıp yıllardır. Bugün de aynı art niyetli politikalarını devam ettirmektedirler.
Türkiye’nin kendi teknolojisini kendisinin üretmesi en iyi yoldur. Ama hızlı bir kalkınma için hazır teknoloji de almasında yarar vardır. Japonya bazı teknolojileri Türkiye’ye satabilir. Türkiye’yi Batılılar gibi değerlendirmiyor. İki ülke arasındaki coğrafi mesafe ve tarihi bir sorun olmaması rahat bir iş birliğine zemin hazırlamaktadır. Ayrıca Çin’in önemli bir rakibi ve ciddi tarihi sorunlar yaşaması nedeniyle Türkiye gibi önemli bir ülkenin Çin ile değil kendisiyle yakın ilişkide olmasını tercih eder. Singapur ve Malezya da Türkiye’de olmayan, yazılım, savunma ve güvenlik konularında önemli teknolojilere sahipler. Onlardan da alınan ürünlerde teknoloji transferi şartı konularak önemli kazanımlar elde etmek mümkündür. Türkiye bu ülkelere aynı zamanda gıda başta olmak üzere çok çeşitli mallar satabilir, zira farklı coğrafyalarda bulunan bu ülkelerin ihtiyaçları Batılı ülkelerden daha farklı ve Türkiye daha şanslı konumdadır. AKP, maalesef Araplardan arta kalan zamanlarda diğer ülkelerle ilgilenmektedir. Bu ziyaret Türkiye’nin çıkarına olmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları