Başbakanın iletişim yanlışları

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın halkla ilişkiler konusunda yanlışları, alanda çalışan akademisyenlere zengin bir kaynak sunuyor. Gafları, dil sürçmelerini yanlışlardan ayırmak lazım! Şovmen Beyaz örneğinde olduğu gibi gaflar çoğu zaman yapanı sempatik gösterebilir.  “Ananı da al git!” misali düşük ölçekli ani öfke patlamaları ve düzeyli argo kullanımı da halkla ilişkiyi koparmaz aksine asabı bozuk kitlelerin sinilerinde bir gevşeme meydana getirebilir.
Tayyip Erdoğan’ın belediye başkan adaylığı döneminde, “Boğaziçi köprüsünden geçiş ücreti almayacağız” vaadi ile çıraklık ve kalfalık dönemlerindeki, “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” türü çıkışlarını bir kenara bırakalım. Ustalık dönemini ele alalım. Cumhuriyet tarihinin en kanlı maden faciasında, sorumluların hesap vermesini, istifa etmesini isteyen protestoculara Erdoğan, “Bu tür ahlaksızlara siz uymayın, halk 30 Mart’ta cevabını vermiştir” diyerek hem tepkileri körüklemiş hem de faciayı siyasi zemine çekmiştir!
Oysa dünya siyasetinde yükselen değer, hükümet üyelerinin toplumu derinden sarsan kaza ve felaketlerde istifa etmesidir. Bu istifa edenin suçlu olduğunu değil, aksine onurlu davranışın ve kamuoyu tepkisine karşı hükümetin mesajı aldığının göstergesidir. Gösterici ‘vatan haini’ bile olsa talep haklıdır ve bu beklentiyi ahlaksızlıkla nitelemek facianın kendisi kadar vahim bir skandaldır!
Özel veya kamu şirketi olması fark etmez tren, gemi, uçak kazalarında bakanların hatta başbakanların istifasına dair onlarca örnek vardır! Letonya Başbakanı Kasım 2013’te bir alışveriş merkezinde çatı çökmesi (54 ölü), Güney Kore Başbakanı da daha iki hafta önce feribot kazası (300 ölü) nedenleriyle istifa etmiştir.
Kazanın boyutlarının önemsizleştirilmesi, sıradanlaştırılması amacıyla öne çıkarılan eski kazalar tarihçesinde, dünyada vahşi kapitalizmin en acımasız örneklerinin yaşandığı sanayileşme çağına, 150 yıl öncesine kadar dönülmesi de başarısız bir açıklama yöntemidir. Kaş yaparken göz çıkarmaktır. Yanlışlığına rağmen ille de kamuoyuna duyurulmasında yarar görülüyorsa, bu hükümete yakın medya kuruluşları kanalıyla gerçekleştirilebilir. Başbakanın böylesi tutarsız bir açıklamaya sarılması tam anlamıyla bir halkla ilişkiler faciasıdır!
Büyük felaket durumlarında, özellikle tedbir alınması mümkün ve ileri teknolojiyi kullanan ülkelerde gündemden düşmüş olaylara; ‘normal’, ‘doğal’ve ‘kader’ nitelemelerini kullanmak, kamuoyunu tahrik etmekten farksızdır. Hükümetin görevi normal ve doğal ortamı korumaktır, kader savunması yetkililerin değil afetzede acılı ailelerin inancının gereği olan bir tesellidir. İnsani ve İslami değerler, önce her türlü önlemi almayı sonra kadere teslim olmalarını öngörür. Tevekkülün ne olduğunu Mehmet Akif Ersoy şöyle özetler:  “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu / Adli İlahi gelir de Ömer’den sorar onu.”  Kamuoyuyla paylaşılması lazım gelen duygu ‘kader’değil ‘keder’olmalıdır!
Danışmanının protestocu tekmelemesine sessiz kalması da Başbakan Erdoğan için ciddi bir iletişim sorunudur. Oysa halkın arasına girmesi, yaşlılarla ilgilenmesi, çocukları severek hediyeler dağıtması ve vatandaşla rahatlıkla ağız dalaşına girecek öz güveni Erdoğan’a halkın gözünde, “içimizden biri” imajı vermekteydi. “One Minute” çıkışı ve süper güçlere kafa tutar tavrı da halkın milli duygularını okşamakta ve puan kazandırmaktaydı. Ancak ustalık döneminde hiçbir halkla ilişkiler uzmanının onaylamayacağı hataların üst üste tekrarlanması eğer bir kasıttan kaynaklanmıyorsa ciddi bir psikolojik travmaya işaret etmektedir!
Sadece Soma faciasında yaşanan iletişim skandalları bile başlı başına bir araştırma konusudur. İktidarını güçlendirmek için masumları öldürerek dehşet ortamı oluşturmayı çağrıştıran “cadı avı”, devletin birliğini bozduğu iftirasıyla Hz. Hüseyin’e reva görülen ‘Kerbela’ zulmünü hatırlatan “su bile vermeyeceğiz” söylemi ve tanrısal gücü akla getiren, “merhametimiz gazabımızdan önündedir” türü üst perdeden konuşmalarla güç kaybı yaşayan lider profili çizmektedir!
Güncel durumda (sandık hileleri bir yana) Erdoğan’a 30 Mart’ta verilen oyların en az yarısının çaresiz kitlelerden geldiği unutulmamalıdır. Halk eskisi gibi sempatiyle değil aksine daha az kötü olanı seçme güdüsüyle oy vermektedir. Eğer Erdoğan milletin en doğal tepkilerini yanlış okumayı, yahut ihanet söylemiyle bastırmayı sürdürürse siyaset planları mazide kalan hayallere dönüşecektir!

Yazarın Diğer Yazıları