Başbakanlık Devlet Arşivleri’nden yükselen feryat

“Her millet, bir tarihi mirasın sahibidir. Bu tarihi mirasla irtibat kurabilmenin yegâne kaynağı ise arşivlerdir. Arşivler; bir ülkenin tapu senedi, bir milletin kimliği, hakları, hatıratı ve en önemlisi bir devletin hafızasıdır. Barındırdıkları belgenin muhtevası açısından birer bilgi merkezi konumunda olan arşivler, devletlerin ve milletlerin geleceğinin inşasında stratejik bir güç unsurudur”. 
Bu haklı ve yerinde sözler, 
1 Haziran 2013’te Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nin açılışında Devlet Arşivleri Genel Müdürü Sayın Uğur Ünal’ın konuşmasından alınmıştır. Benim de akademik olarak yürüttüğüm çalışmalarda sıklıkla müracaat ettiğim ve çok yakinen tanıdığım Osmanlı Arşivleri, yaklaşık 100 milyon belge ile hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de Osmanlı Devleti’nden ayrılan 40’a yakın devletin tarihini bünyesinde barındırmakta, bu yönüyle sıkça ziyaret edilen dünyanın ender bir bilgi kaynağı özelliğini taşımaktadır.
Her ne kadar yeri, konumu ve fiziki şartları itibarıyla tartışılmaya devam etse de çalışma mekânlarının ve belgelerin modern depolara taşınarak koruma altına alınması, arşivlerimize verilen değeri göstermesi bakımından hatırı sayılır bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak bir kurumun sadece yeni bir binadan ibaret olmadığı da unutulmamalıdır. Kurumların başarıya ulaşmasında kanunların yanı sıra bu kanunları uygulayacak personelin önemi hatırdan çıkartılmamalıdır. Bugün Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde istihdam edilen personel, modern arşivciliğin usullerine vakıf ve belgelerin dili olan Osmanlıcaya derinlemesine nüfuzu olan, yüksek tahsilli ve donanımlı kişilerden oluşmaktadır. 
Böylesine zengin kaynaklar üzerinde çalışan ve bütün benlikleri ile kendilerini işlerine adayan arşiv personeli çok büyük sıkıntı içindedir. Geçen yıl düzenlenen torba yasa ile bir kısmına “araştırmacı” kadrosu verilen ve bir kısmı da sözleşmeli kalmaya mecbur edilen arşivin uzman personeli büyük mağduriyet yaşamaktadır. Araştırmacı kadrosu ile çalışanlar maddi olarak aylık 400 ila 800 TL arasında kayba uğramışlardır. Bu mağduriyetler görmezden gelinerek sözü edilen düzenlemenin kamuoyuna “Devlet Arşivleri’ne kadro müjdesi” olarak sunulması kamuoyunu yanıltmaktan başka bir şey değildir.
Bir kısmının araştırmacı kadrosu ile bir kısmının da sözleşmeli personel olarak aynı işte istihdam edilmesi personel arasında huzursuzluğa yol açmaktadır. Aynı özelliklere sahip olan ve aynı işi yapan personelin farklı statülerde çalışması düşünülemeyeceği gibi, “uzman” vasfına sahip bu personelin “araştırmacı” veya “sözleşmeli personel” statülerinde çalışması da olağan karşılanamaz. Bu nedenle bir an evvel kurumun yapısına uygun bir teşkilat kanunu hazırlanmalı ve bu uzman personele hak ettikleri “uzman” kadrosu verilmelidir.
Devlet Arşivleri’ndeki huzursuzluk sadece bununla sınırlı değildir. İdari personelin de özlük haklarının iyileştirilmesi hususunda yapılan ısrarlı müracaatlara rağmen haklarında olumlu en küçük bir değişim olmamıştır. Yıllardan beri aynı statüde çalışan personele görevde yükselme sınavı açılarak önleri açılmalıdır. Üniversite mezunu olup da artık işgal ettikleri kadrolarda çalıştırılmayan hizmetli personele VHK (Veri Hazırlama Kontrolörlüğü) kadrosunun verilmesinin önünde için hiçbir engel yok iken yapılan tüm müracaatlara rağmen Başbakanlık bu personele adı geçen kadroyu çok görmektedir; hâlbuki küçük bir idari tasarrufla bu sorunun da aşılması mümkündür.
Buradan hükümet üyeleri başta olmak üzere bütün milletvekillerine ve Başbakanlık Müsteşarı’na seslenmek istiyorum. Dünyanın sayılı kurumlarından olan Başbakanlık Devlet Arşivleri’nin kurumsal bir yapıya kavuşturulması için daha önce çıkarılmasına ramak kalmasına rağmen kadük hale gelen Milli Arşiv Kanunu’nun çıkartılmasına ön ayak olunuz. 
On iki yıldan beri Milli Arşiv Kanunu’nun çıkartılmaması AKP Hükümetlerinin en önemli ayıplarından birisidir. Devlet Arşivleri’nin kurumsallaşması ve personelin hak ettiği yere getirilmesi Hükümetin asli görevidir. Artık yeter. Lütfen görevinizi yerine getiriniz. 

Yazarın Diğer Yazıları