Başbuğ’un davası!

Okuyucularımızın çoğunun Türk dünyasının gururu, başbuğu, azim ve mücadele insanı Alparslan Türkeş’i benden daha yakın tanıdığını biliyorum. Ancak şahsen yakından tanımaktan daha önemli olan görüşlerini anlamak ve yaşatmak olmalıdır. Bu sözlerim gelişigüzel seçilmiş beylik laflar sanılmasın.
Merhum Türkeş’in hayatının özellikle son yıllarındaki icraatlarını birçok milliyetçi arkadaşımız anlamlandıramıyor, zihni karışıyordu. Hatta bugün aziz hatırasına saygı gösteren çoğu kimseyle o zamanlar arkasından ve aleyhine konuştuğu için tartışıyorduk. Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan’la görüşmesi, 500. Yıl Vakfı’nın toplantılarına katılması gibi stratejik hamleleri, hatta Fethullah Gülen ile samimi kucaklaşmasına itiraz edip aleyhinde, ihanete varan ithamlarda bulunanlar dahi vardı. Şimdi susuyorlar.
Dava adamlarını tartışılmaz, üstün varlıklar şeklinde göstermek en başta o şahsa haksızlıktır. Fakat saygı çerçevesinde, vefalı davranarak ve dikkatli bir üslupla eleştirilmelidir. Bırakın dünyayı, Türkiye’yi dahi doğru dürüst tanımayan, tarihini bilmeyen, stratejiden ve siyaset ilminden bihaber kişiler, hangi adımın ne anlama geldiğini, iç ve dış kamuoyunda nasıl algılanacağını merhum Türkeş’ten daha iyi mi biliyorlardı?
Mesela Ermeni meselesinde, Kuzey ve Güney Azerbaycan’ı birleştirmeyi düşünen merhum Ebulfez Elçibey döneminde Azerbaycan topraklarının dörtte biri elden çıktı, 1 milyon insan ‘kaçkın’ durumuna düştü. Hâlâ Dağlık Karabağ hürriyetine kavuşmuş değil. İşin eko-politik yönünde ise Türkmenistan’dan Türkiye’ye uzanacak doğal gaz boru hattı vardı. Türk dünyasını bağlayacak bu hat Ermeni topraklarından geçecekti. Nihayetinde süper güçlerin büyük satranç tahtasında Ermeniler de piyondan ibarettir. Perdenin arkasını görebiliyorsanız piyonlara niçin takılıp kalasınız? Sorunlara romantik yahut ideolojik boyutların dışına çıkıp bakamayanlar, hamasetle kitleleri tahrik edenler bir gün gelir en yakınındaki dava arkadaşlarını da ihanetle suçlamaya kalkışır.
“Hikmet-i hükümetten sual”  olunmaz deyişine, ben de itiraz edenlerdenim. Pragmatizmin (faydacılığın) zararlarını da biliyorum. Evet teville pireyi deve yapabilirsiniz. Laf ebeliği ile işlediğiniz günahları çevrenize kahramanlık olarak yutturabilirsiniz. Fakat hikmete kulaklarımı kapayanlardan değilim. Milli Mücadele sürerken memleketin şucusu bucusu ayrımı yapılmıyordu. Herkesin tek yürek olmasını isteyenler, Türkiye’nin yeniden dirliğini, birliğini kazanıp şahlanmasını isteyenler önce birbirlerinin yüzüne bakıp konuşmalı ve daha önemlisi dinleyebilmelidir.
Ayıyla domuz kavga ederken aralarında durmaya gerek var mı? Dünyadaki stratejik dengeleri gözetmeden başarı kazanmış lider gösterebilir misiniz? Bu ikiyüzlülük değildir. Silah ve güç dengelerine kavuşmadan herkese birden meydan okuyana divane yahut maceraperest denir. Düşmanınızın elinde atom bombası varken siz elinizdeki piyade tüfeğiyle savaşa girişirseniz sonuç bellidir. Elbette farklı düşünen, ölümden korkmayan heyecanlı gençler olacaktır fakat onlarla devlet yönetemez, orduları maceraperestlerin keyfine göre sevk edemezsiniz.
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp’in aktardığı gibi rahmetli Türkeş, Kayseri’de ata ocağında, Türk dünyasının her tarafından gelen gençlerin eğitim alacağı bir merkez açmak istiyordu. Bu aslında onun fikir atlasının billurlaşmış bir sembolüdür. Türk milliyetçiliğinin öncelikli hedefi ata yurduna sahip çıkmak, ortak projeler yürütmek, Kızıl Elma’yı daima daha ileriye taşımak, Türkçeyi dünya dili haline getirmektir. Aynı şekilde kanımız nasıl Türk ise ruhumuz da İslam’dır. Müslümanların kardeş olduğuna inanıyorsak gereğini yerine getirmeliyiz. Öfke ne kadar uğursuzsa kardeşlik de o kadar kutsal bir duygudur.
Merhum Alparslan Türkeş, bugün Müslüman-Türk dünyasının en çok aradığı liderlerden biri. Bir davası vardı ve bunun için kendini bilmezlerin ne dediğine aldırış etmeden doğru bildiği yolda yürüdü. Lideri sevmek, sözle değil yolunda gitmekle olur. Onun vasiyetini yerine getirmek, hedeflerinin peşinde koşmak gerekir. Allah (c.c) rahmet eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları