Basın özgürlüğü rafa kalktı

The Guardian'ın Avrupa editörü Lan Traynor, 14 Ağustos 2103 tarihli yazısında Avrupa'da otokrat liderlerin yükselişte olduğunu ve bunun da Avrupa demokrasisi için bir tehdit anlamına geldiğini yazmıştı.

Traynor; Rusya'da Vladimir Putin, Türkiye'de Recep Tayyip Erdoğan, Romanya'da Victor Ponta, Çek Cumhuriyeti'nde Milos Zeman ve Macaristan'da Victor Orban liderliğindeki hükümetlerin bu açıdan benzer çizgide olduklarını vurgulamıştı. Otokrasinin en belirgin göstergesinin ise muhaliflere ve muhalif medyaya olan tahammülsüzlük olduğunu belirtmişti. 

Yabancılar bu anlamda Türkiye'de basın özgürlüğünün dışarıdan daha net ve daha ürkütücü olduğunu belirtiyor. Çeşitli kurumların yapmış oldukları anket ve araştırmalarda da bu durum daha açık görünüyor.

Dünyada basın özgürlüğünü kapsamlı şeklide ölçen iki kuruluş var... ABD'de "Özgürlük Evi (Freedom House)" ve Avrupa'da "Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters sans frontières-RSF)".

Birinci olarak; Freedom House, Dünya Basın Özgürlüğü 2015 Raporu'nda Türkiye, basın özgürlüğü sıralamasında, "Özgür olamayan ülkeler" kategorisinde yer alıyor. 2011 yılına kadar Türkiye bu raporlara "yarı özgür" olarak giriyordu.

Raporda dolaylı olarak geçmişinde demokratik pratikleri olan Türkiye gibi ülkelerin, son beş yılda ciddi bozulmalar yaşadığı belirtildi. 

Öte yandan bu kuruluşun raporunda, basın özgürlüğü konusunda, Türkiye dünya sıralamasında 199 ülke arasında sona daha yakın olan 142. sırada yer aldı. Avrupa ülkeleri arasında ise en sonda yer aldı.

Rapordaki Türkiye ile ilgili en ağır ifade ise şöyle: "Militan gruplar, suç çeteleri, artan utanmaz taktiklerle gazetecilerin gözünü korkutuyor, medya sahipleri kendi siyasi ya da iş ilişkilerine hizmet edecek şekilde haber içeriklerini manipüle ediyorlar."

Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi Türkiye 2014 yılında basın özgürlüğünde en çok gerileyen ülkeler arasında yer aldı.

1-121.jpg

İkinci olarak; merkezi Paris'te bulunan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün (RSF) 2014 Basın Özgürlüğü listesinde ise Türkiye 180 ülke arasında 154'üncü oldu. Türkiye basın özgürlüğünde en kötüler listesinde, Irak ve Gambiya gibi ülkeler arasında gösterildi. Ayrıca Türkiye "hiçbir gelişme göstermeyen ve gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanelerinden biri" olarak nitelendirdi.

Sınır Tanımayan Gazetecilerin katı ideolojide oldukları yönünde tenkitler olmakla birlikte, sadece bu nedene dayanarak Türkiye'yi farklı göstermeleri düşünmek mümkün değildir. 

Sonuç: AKP, türban gibi kısıtlamalara özgürlük isteyerek, darbelere karşı söylem geliştirerek ve demokrasi sloganıyla iktidara geldi. Ergenekon'u darbelere bir tepki aracı olarak kullandı. Avrupa Birliği'ni de demokrasinin bir hedefi olarak kullandı. AKP çizgisinde olmadığı halde demokrasiye inanan ve demokrasi isteyen, liberal ve sol kesimler de bu nedenle AKP'ye destek verdiler. Sonuçta bırakın demokrasiyi, 2011 yılından itibaren Türkiye basında özgür olmayan ülkeler listesine girdi.

AKP iktidarı da, özellikle Ergenekon Davası'nda bugün en fazla uğraştığı cemaat grubundan destek aldı. Ne var ki artık ''keser döndü, sap döndü ve o gün geldi hesap döndü.'' Bundan sonra da bu hesaplar hep dönecektir. 

Bir medya grubuna yapılan baskınlar veya mahkeme kararlarının ne kadar haklı veya haksız olduğunu bilmemiz mümkün değildir.

Bildiklerimiz şunlardır:

Her durumda bu uygulamalar Türkiye'de basın özgürlüğüne daha da çok darbe vuracaktır.

Eğer yanlış ve kasti uygulama varsa bu uygulamalar bir gün bumerang gibi geri gelecektir.

Yazarın Diğer Yazıları