Başkanlık rejimi, Bir diktatör ve Zimbabve’nin sonu!

Devletleri ayakta tutan en önemli unsur toplum ve yönetim biçimidir.

Eğer bir toplum; çürümüş, yozlaşmış, ilerlemeye savaş açmış, geleceğe değil geçmişe takılmışsa devlet kurumu ve siyaset bundan yakından etkilenir.

Kurumların içi boşalır, bireyler yığına dönüşür. Devlet olmayı başaramamış, bireylerin iki dudağı arasında "tapınmacı" yönetim biçimlerini belirleyen ülkeler bir türlü kendilerini toparlayamazlar.

Ortadoğu ve Afrika ülkeleri bu sorunun ana merkezleridir. Sömürülmeye ve kendi kendilerini yok etmeye her zaman açık bir konumdadırlar.

Devletin sembolik olarak kaldığı bu yönetimlerde; aşiretler, çeşitli marjinal gruplar, Batı yanlıları, Batı karşıtları, diktatörler, dış sermaye ve fanatik gruplar yönetimdedir.

Ortalama yaşam ömrü, Batı'nın neredeyse yarısıdır. Yaşam koşulları berbat, bilgi üretimi sıfıra yakındır.

İktidarı ele geçirmek isteyen grupların hepsi silahlıdır. Silahların menşei Avrupa, Rusya ve Amerika'dır.  Tıpkı Ortadoğu'yu birbirine katan gruplar, terör örgütleri gibi…

Gerçek anlamda devlet olamadıkları için; bir yanda mezhepçilik doğarken, öte yanda ırkçılık gelişir, bir yanda aşiretler gelişirken öte yanda diktatörler ortaya çıkar.

Son örneğini Zimbabve'de yaşıyoruz.

Ülke adının Türkçedeki karşılığı "Taş Evler."

İngiliz sömürgesinin Afrika'daki en sembolik karşılığı "taş evler" mimarisidir.

Afrika'yı köleleştiren, İngilizler ilk olarak evle yapılarını değiştirir, mimarilerini getirir. Böylece işgalin ilk işareti günlük yaşamda, evlerde başlar.

Zimbabve'nin birçok bölgesinde görülen bu evler, sömürge geçmişinin en belirgin örneğidir. Ülke adını bu mimari yapıdan alır.

Robert Mugabe… 93 yaşında… 37 yıldır Zimbabve'yi yönetiyor. Tam bir diktatör.

Sömürgeciliğe savaş açmış. Beyazların topraklarını gasp ettiklerini düşünüyor. Ellerindeki topraklara el koyuyor. Ancak beyazlardan geri aldığı ülke topraklarını vatandaşları arasında eşit dağıtmak yerine, kendi yandaşlarına vermeyi tercih ediyor.

Ülkedeki muhalif seslere ise kesinlikle tahammül edemiyor.

Güçlü bir sömürge karşıtlığı üzerinden söylemlerini radikalleştirerek, kendisinin karşısında olabilecek tüm oluşumları "Batı yanlısı" olarak hainlikle suçluyor.

En kritik değişim ise ülkenin parlamenter demokrasiden vazgeçerek 1987 yılında Başkanlık rejimine geçmesiyle yaşanıyor. Mugabe, tartışmalı seçim sonuçlarıyla iktidarı kimseye bırakmıyor.

Ordu, eğitim, yargı hepsi ona bağlı. Uçan kuş bile ondan soruluyor.

Aynı zamanda kendisine de tapıyor.

Çevresinde onu uyarabilecek cesarette kimse yok.

Fani dünyada cenneti yaşadığını sanıyor.

Konuşmalarında üzerinde kendi resminin basılı olduğu gömlekleri giyecek kadar megaloman.

Uygulamaları, şiddeti, baskısıyla tipik bir diktatör örneği…

Her diktatörde görüldüğü gibi ülkeyi yönetmek en büyük aşkı… Öldükten sonra bile!

O yüzden geçtiğimiz aylarda yerine geçmesi beklenen 72 yaşındaki yardımcısı Emmerson Mnangagwa'yı görevden aldı. Yerine gelecek isim kendi ailesinden olmalıydı.

Yardımcılığına 52 yaşındaki karısı Grace Mugabe'yi getirdi. Ancak unuttukları bir önemli konu daha vardı. Görevden aldığı yardımcısı ordu üzerinde etkili bir isimdi.

Ordu da siyasetten arınamadığı için Muz Cumhuriyetine yakışır bir haldeydi. 90 üst düzey subay basın toplantısı yaparak, görevden almayı tanımadıklarını ve bunun bir karşılığı olacağını söylediler.

93 yaşındaki diktatör Mugabe kendisine yapılan bu meydan okumaya içerledi. Geri adım atmadı, önlemlerini ve uygulamalarını daha da katılaştıracağının sinyalini verdi.

Ve önceki gece…

Görevden aldığı yardımcısı Mnangagwa'ya yakın güçler gerçekleştirdikleri operasyonla yönetimi ele geçirdiler.

Diktatör ve karısı gözaltına alındı.

Bu sürecin sonunda demokrasi mi var? Elbette hayır, darbeyi yapan askerlerin başındaki kişi yakında kimseyi tanımaz ve yönetimin tepesine çıkar.

Bir 30 yıl da onun diktatörlüğü başlar.

Öte yanda ülkede ortalama yaşam ömrünün 44 yıl olduğunu hatırlatalım! Yetişkin nüfusun yüzde 20'si AİDS'li…

Okuma-yazma oranı yüzde 5'lerde…65 yaş üzerini görenler yüzde 3 şanslı azınlık!

Resmi ve yazışma dili ise hala İngilizce!

İşte devlet olamayan, gelişemeyen, tek adamların yönettiği ülkelerin hali. Demokrasi, hukuk ve adalet devlet olabilmenin en temel gereksinimi…

Bunların ihlal edildiği, tek adamların yönettiği ülkelerde barış, huzur olmuyor.

Afrika ve Ortadoğu'nun en büyük sorunu da bu sorunlu anlayış!

Libya, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Kore ve Zimbabve…

Güçlerin tek kişinin elinde toplandığı hiçbir yönetimde bireysel gelişim yoktur.

Özgür düşünce ve bilimsel ilerlemenin önü açıldığı ülkelerde ise tek adamların esamesi okunmaz. Gelir ve giderler… Yöneticiler sembolik hale gelmiştir… Asıl olan devlettir.

Yazarın Diğer Yazıları