Başkanlık sistemi nasıl gidiyor?..

24 Haziran seçimleriyle parlamenter rejimden -adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi konsa da- başkanlık sistemine geçtik. Ve Sayın Erdoğan çoktandır arzu ettiği başkanlığa kavuştu. Ancak unutulmamalıdır ki Erdoğan'a başkanlığı altın tepsi içinde Sayın Bahçeli sunmuştur. Ayrıca Bahçeli "Cumhur İttifakı"nın en kârlı çıkan kişisi de olmuştur. Zira Devlet Bey'i yakından tanıyanlar onu devlette sorumluluk almaktan çekinen fakat ortalıkta görünmeyi, el öptürmeyi seven bir yapıya sahip olduğunu söylerler ki "Cumhur İttifakı" ile elde ettiği konum tam da buna uygundur. Hiçbir resmî görevi yok lakin herkes onun ağzına bakıyor... Neyse, bunlar işin siyasî yönü, biz gelelim Başkanlık Sistemi'nin halka yansımasına...

İsterseniz önce faiz, Dolar, Euro gibi doğrudan halkın cebini ilgilendiren konulardan başlayalım. Öyle ya, başkanlık sistemine daha rahat, daha müreffeh bir Türkiye için geçilmedi mi? Sayın Erdoğan seçim öncesinde, "24 Haziran'da bu kardeşinize yetkiyi verin, faizle, vs. nasıl mücadele edilir, görün" demişti. Bu ve benzeri birtakım vaatlerle başkanlık sistemine geçildiğine göre millet olarak bazı şeyleri sormak hem hakkımız, hem de görevimizdir.

24 Haziran öncesinde faiz %15 idi. Şimdi %25. Merkez Bankası faizleri artırınca Cumhurbaşkanı sadece "Sabır safhasındayım" diyebildi. Peki, sabrı taşınca ne olacak? Alın size bir belirsizlik. Ekonominin en sevmediği şey belirsizlik değil midir? Faizle böyle mücadele edilir mi?

24 Haziran sonrası, döviz kurunda %40'a varan artışlar oldu. Diğer bir ifade ile fakir-fukaranın alım gücü %40 düştü. Elinde Dolar, Euro olanlar da %40 daha zengin oldu. Yani zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu ki biz buna kapitalist sistem diyoruz.

Hani "Başkanlık Sistemi"ne geçersek ekonomi düzelecek, terör bitecek, ortalık güllük gülistanlık olacaktı.

Demek ki ülkeleri sistemler değil, şahıslar yönetiyor. En iyi sistemi de getirseniz onu uygulayan kişiler liyakatli, dürüst ve âdil değillerse olumlu neticeler alınamıyor.

Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Ülke yönetiminin belli kuralları vardır. Bunlara uymazsanız başınız dertten kurtulmaz. Nedir bu kurallar, derseniz kısaca birkaçını hatırlatalım:

1- Şeffaflık: Her şey açık seçik, halkın gözü önünde cereyan etmeli. Kapalı kapılar ardında alınan kararlarla halk bir noktaya kadar yönetilebilir. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde ele geçer misali bir gün muhakkak yakayı ele verirsiniz.

2- Hesap verebilirlik: Ülkeyi yönetenler her zaman halka hesap verebilmelidir. Örtülü ödeneklerle memleketi yönetmeye kalkarsanız güvenirliğinizi kaybedersiniz, faturayı da millet öder.

3- İstişare: Devlet yönetiminde istişare şarttır. İstişarenin olmadığı yerde tek adamlık vardır. Tek adamlığın sonu da diktatörlüktür.

Son olarak şunu da ilave edelim ki yöneticiler bir makamda çok fazla kalmamalıdır. Süre uzadıkça yönetici kendini vazgeçilmez olarak görmeye başlar. Bunun sonu da "Ben ne dersem doğru odur"a çıkar varır.

Sözün özü; devlet yönetiminde başarı, sistemden ziyade, idarecilerin nitelikleriyle ilgilidir. Yöneticileriniz dürüst, âdil, liyakatli ve şeffaf değillerse dünyanın hangi sistemini getirirseniz getirin başarılı olamazsınız. Bu hakikat "Başkanlık Sistemi" ile bi't-tecrübe sabit olmuştur.

ACZİMİN GİRYESİ:

Ülkeyi yöneten sistem değil, insandır.

İnsan ise ahlâktır, ilimdir, irfandır...

                                  (Li-muharririhî)

Yazarın Diğer Yazıları