Bayraktar ve Boğatepe

“Paramparça, yamalık, göğe açık, zorunlu pencere, rüzgâr estikçe kanatlar çarpıyor her yöne. Gök maviliğini yitirmiş, rengini kaçırmış bir bez parçası gibi kanımı emiyor. Rüzgâr yılan tıslayışı gibi, dökülmüş zehir gibi, ateşin püskürüşü gibi yakıyor içimi dalga dalga. Bir çadıra atılmış, yalnızlığın tadını tadan, damla damla kan döküşüne varan, doğan, doğuran, abluka çemberi içinde zavallı bir anneyim ben.  Bebeğimi aldılar, güneş ateşine mahkûm ettiler beni. (...) Geceleri ah ü figandan geçilmiyor, yaralılarımız can çekişiyor. Gündüz havan toplarına maruz kalıyoruz. Kara abalı, karga sakallıların ablukası içinde kıvranıyoruz.” 
Yukarıdaki satırlar, Danimarka’da yaşayan ama yüreği ata yurdu Kerkük için çarpan yazar Necmettin Bayraktar’ın son çıkan “Sessizliğin Gizli Sesi” adlı romanından (BYG Yayınevi).
Necmettin Bayraktar, romana, yurdunda olduğu Saddamlı yıllarda, yaptığı edebiyat ve Türkçe mücadelesini ve elinden tutan yazarları anlatmakla başlıyor. Kardaşlık Dergisi ve Yurt Gazetesi’nde ürünlerini yayınlatmak için gösterdiği cehdi anlatıyor. Söz buraya gelmişken şunu ifade edeyim, Kardaşlık Dergisi’ni bendeniz 1969-70 yıllarından bilirim, abone olmuştum, bir yıla yakın adresime postalanmıştı Irak’tan. Yurt Gazetesinde ise ilk iki şiir kitabım hakkında rahmetli Abdullatif Benderoğlu çok güzel bir yazı kaleme almıştı. Sonra da o gazeteyi Irak’ın işgaline dek düzenli olarak yollamıştı bana. Ben, o gazeteyi okumak için eski yazı öğrenmiştim. Yani Bayraktar dostumla bir ortak yanımız var bu bağlamda.
Romana dönelim; Yazar, romanın sonraki bölümlerinde kâh bugüne dalarak, kâh geçmişe giderek Irak Türklüğünün acılarını dile getiriyor feryat feryat... Ve kendine misyon biçiyor, sorumlu ve görevli sayıyor halkına. Diyor ki romanda:  “Devletler yıkılır, ordular yenilgiye uğrar ama aydın insanlar dimdik ayakta kalırlar.” 
Dimdik kaldığı, bu roman ve diğer yapıtlarından belli... Edebî gâzânız mübarek olsun Necmettin Beğ!
Veysel Boğatepe...     Mizahın parlayan     yıldızı...
Veysel Boğatepe’nin yazılarını Berfin Bahar Dergisi’nde okurdum, fakat mizahta bu denli üstün bir yeteneğe sahip olduğunu, yeni kitabı  “Çam Deviren”i (Kora Yayınları) okuyuncaya dek bilmiyordum. 
Mizah bir zekâ, gülünç çelişkileri yakalama ve bunları alaylı bir dille yazıya dökerek topluma ayna tutma işidir. Boğatepe bu konuda oldukça usta. Esprileri, iğnelemeleri, ironileri kendine özgü, özel ve parmak ısırtan cinsinden, gülüyorsunuz ve takdir ediyorsunuz “hay sen çok yaşa” diyerek. 
Örnekler vereyim: “Amortiden İslam âlimi kesilmek”, “Şıllık Tatlısı”, “Mazlum-Der’e üyeliğim yok ki mazlumu oynayayım”, “Sen şerbeti hazırla, ben bir koşu gidip adamın nabzını bulayım (nabza göre şerbet)”, “Kesin, bu spikerlerin içine yavşaklık virüsü kaçtı”, “Tuhaf şekilde öten kargaların aslında Osmanlıca konuştukları anlaşıldı”, “Uzayda ibadet yerlerinin açılması için düğmeye basıldı”, “Mısır’da Mursi yetişir de neden Mısır yetişmez?”, “Kendini Aldatan Halkın Partisi”, “Yüzde elli, evde saklanan ayakkabı kutularından çıktı”, “Meymune, kocası Fethullah’ı robot niyetine kullanıyormuş ama bir kullanma talimatı yokmuş”. 
Bu kitabı mizahı seven herkese tavsiye ediyorum, Boğatepe’nin tiryakisi olacağınıza inanıyorum yürekten..

Yazarın Diğer Yazıları