Bâbıâli'nin yokuşundan kimler gelip geçmedi ki

Bâbıâli'nin yokuşundan  kimler gelip geçmedi ki
İstanbul'da Sirkeci'den başlayarak Cağaloğlu Yokuşu'nun sonuna dek uzanan cadde için "Bâbıâli", "Bâbıâli Caddesi" yahut "Bâbıâli Yokuşu" tabirleri kullanılır ki bu cadde, asırlarca hükûmetin ve payitahtın kalbi olduğu kadar Türk edebiyat-matbuat hayatının da merkezi olmuştur.

Bizim Caddeden Portreler, 1950 yılında Hafta mecmuasında, Refik Halid''den Abdullah Ziya Kozanoğlu ve Nihal Atsız''a, Peyami Safa''dan Faruk Nafiz ve Necip Fazıl''a, Reşat Nuri Güntekin''den Yakub Kadri ve Neyzen Tevfik''e, Ahmet Emin Yalman''dan Bedii Faik ve Fahrettin Kerim Gökay''a, Mazhar Osman''dan Münir Nureddin ve İbrahim Çallı''ya Bâbıâli Caddesi''nin ve kültür-sanat dünyamızın önemli isimleriyle yapılmış otuz dokuz röportajı içermektedir.

Birinci bölümde her biri edebiyat dünyamızın birer yıldızı olan on beş şair ve yazarla yapılmış röportaj yer almaktadır.

İkinci bölümde ise matbuat hayatımıza yön veren gazeteci, karikatürist ve yayıncılarla yapılmış on iki röportaj bulunmaktadır.

Kitap, üçüncü bölümünde Türk kültür, sanat ve ilim hayatında yer eden isimlerle yapılmış on iki röportajla sona ermektedir.

Necati Tonga tarafından titiz bir notlandırmayla yayıma hazırlanan "Bizim Caddeden Portreler", pek çok ilginç anekdot ve ipucunu barındırması, kültür ve sanatımızın hangi merhalelerden geçerek günümüze geldiğini gösteren önemli ayrıntıları içermesi bakımından gazete arşivlerinin tozundan kurtarılmış çok kıymetli bir derlemedir.

 

 

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

İnsanoğlunu geliştiren temel içgüdü

İnsanlığın tarih öncesinden beri gerçeği aramak için büyük bir mücadele içinde olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Cihan Dura, bu amansız mücadeleyi "Gerçeği Arayış / İnsanlığın Bitmeyen Savaşı" adıyla kitaplaştırdı.

Gerçeği arayış savaşının hiç bitmediğini ve bitmeyeceğini belirten Prof. Dr. Cihan Dura şu değerlendirmeyi yapıyor:

"İnsan yaşamak ister; neslini sürdürmek ister. Öte yandan merak eder, yaşadığı evrenin gerçeklerini öğrenmek ister. Gerçekleri öğrenmek insanoğlunun temel bir içgüdüsüdür. Bugün biz gerçekleri bilimler sayesinde öğreniyoruz.

Bilimler, gerçekleri Bilimsel metotla keşfediyor. İnsanlık; gerçekleri, duyumsal bilgilerden rasyonel bilgilere yükselerek, duyumlarını akıl yeteneğiyle işleyerek bulmaktadır. Bu gerçeklere uyum sağlayarak da yaşamını sürdürmeye ve kalitece yükseltmeye çalışıyor.

Gerçeği Arayış kitabım insanlığın, gerçeği arayış serüveninde uğradığı başlıca konakların özlü bir sunumudur. Bu büyük tarihî yolculuk dümdüz bir yolda, hiçbir engelle karşılaşmadan, sorunsuz bir şekilde mi gerçekleşti?

Elbette hayır! Çünkü insan aklı ve duyu organları mükemmel değil.

Ayrıca çıkar kaygıları var. Yanılmalar, düşünme hataları, saptırmalar oluyor. Engeller günümüzde de her yerde, Türkiye''de de varlığını sürdürüyor. Kitapta bunlar hakkında da geniş bilgi veriliyor.

Bu yapıtın temelinde öğretim üyesi olarak çalıştığım uzun yıllar boyunca verdiğim araştırma yöntemleri dersinin birikimi vardır. Gerek sunum gerekse anlatım bakımından ilk kaygılarımdan biri herkesçe kolay anlaşılır bir üslup kullanmak oldu. Umarım, başta genç kuşaklar olmak üzere yurttaşlarıma faydalı olacak bir yapıt ortaya koymuşumdur…"

Galeati Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69

***

HAFTANIN KİTABI:

Mûsikîmizin ulu çınarı

Adı "Klasik Koro" ve "Türk Sanat Mûsikî" ile özdeşleşmiş büyük üstad Dr. Nevzat Atlığ hakkında Ergun Balcı tarafından kaleme alınmış, "Nevzat Atlığ / Mûsikîmizle Övünmemiz İçin" adlı kitabın yeni baskısı Kubbealtı Neşriyat''tan çıktı. İlk ve ikinci baskısı da 2004-2005''te Kubbealtı Neşriyat''tan yayımlanıp mevcudu tükenen kitabın yeni baskısı; Dr. Nevzat Atlığ''a vefa, mûsikîseverlere de müjde oldu. Yeni baskının arka kapağında Dr. Nevzat Atlığ''ın "Mesud Cemil Beyi ne kadar devam ettirip, kendi şartlarım altında ne kadar geliştirebildiysem, aynı ilkeler doğrultusunda gerekli yenilikler getirebildiysem, kendimi o kadar liyakatli bir halef sayarım." sözlerine yer verilirken Ergun Balcı''nın da şu sözleri yer aldı: "Kültür birikimimizle gönül bağımızın kesilmemesi için gösterilen çaba, ne mübarek iş... Yüzyılların musiki hasretini bir koronun icra gücüyle dindirmek, ne zor iş... Bir el hareketiyle, ezgilerin anlam değiştirmesini sağlamak, ne sihirli iş... İşaretlerle oluşturulmuş bir musiki dilini insandan insana ileterek sebil etmek, ne hayırlı iş...

 

Kubbealtı Neşriyat Tel:(0212) 516 23 56

**

Tarih yeniden yazılırken...

Gelecek Vaat Eden Gazeteci ödüllü genç kalem Mehmet Ali Çatal beşinci kitabı "09:06"yı okurlarıyla buluşturdu.

Daha önce kaleme aldığı; Bi Kahve İçebilir Miyiz?, Küçük Kibirli Yazar, Her şey Yokunda ve Holi Şit adlı kitaplarıyla adını duyuran Mehmet Ali Çatal "09:06" adlı romanıyla Atatürk ve sonrasına yeni bir pencere açıyor.

Atatürk''ü 09:05''te öldürmeyen Mehmet Ali Çatal ulu önderi "09:06" romanında yaşatıp ekliyor:

10 Kasım 1938. Saat 9''u 6 geçiyor. O, iyileşiyor...

 

 

 

 

Sözcü Kitabevi Tel:(0212) 948 22 78

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Bir zamanlar vardılar, şimdi hatıralardalar

Bir masal girişinden çok, ebediyete intikal eden bir sevdiğimizin ardından onunla ilgili hatıraları yaderken söylendiğinde, "bir varmış, bir yokmuş" sözünü daha anlamlı bulurum. Hele bu kaybettiğimiz zamansız yitirilmiş biri ise bu söz durumu mükemmel şekilde özetlemeye yeter. Meseleye dünya ölçeğinde baktığımızda; zaten insanoğlu bir var, bir yok değil mi? Bugün tanıtmak istediğim kitabın adı da, "Bir Varmış, Bir Yokmuş / Portreler"... Kitabı, ismi ünlü "Akbaba" mecmuasıyla özdeşleşmiş Yusuf Ziya Ortaç yazmış. Elimdeki baskısı; 1960 yılında İstanbul Yeni Matbaa''da 6 bin adet basılmış. Yusuf Ziya Ortaç, her hafta Akbaba''da yazdığı hatıralarını ve hatıralara konu olan tanıdığı ünlülerin portrelerini bu kitapta toplamış.

Kitapta aralarında Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Mithat Cemal, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Yahya Kemal ve Reşat Nuri''nin de bulunduğu edebiyat ve kültür hayatımızın 24 ünlü siması ile bunların Münif Fehim tarafından çizilmiş karakalem portreleri yer alıyor. Yusuf Ziya Ortaç, "Bu kitap" başlıklı takdim yazısında çalışmasının muhtevası hakkında şu bilgiyi veriyor:

"Batıda zengin bir hatıralar edebiyatı vardır. Biz bu yönden züğürtüz. Hatıralarını yazmış padişah, vezir, serdar tanıyor musunuz? Evet diyemeyeceğiniz kadar az, değil mi?

Ben, kendi küçük hayatımın bazı hatıralarını zaman zaman dostlarıma anlatırım. İlgi ile dinlerler... Bu ilgi, bana onları yazmak arzusu verdi. Önce, her hafta Akbaba''ya yazdım. Okuyucularımdan gördüğüm sevgiyi, kelimelerim ödeyemez.

Şimdi o cömert, o alicenap iltifatları biraz olsun ödeyebilmek için, yazdıklarımı okurken tekrar uyanan hatıralarımı da katarak bir araya topluyorum." 

       (Ahmet Yabuloğlu)