Ben ağlamayayım da, kim ağlasın?

Türk Yurdu Doğu Türkistan’ımızda on gündür neler oluyor? Uygur Türkleri, tarihi düşmanları kızıl Çinliler tarafından yine katlediliyorlar. Alev alev yanan sokaklarımızda Türk kardeşlerimize gözdağı vermek için cesetleri parçalanarak ortalara bırakılıyor. Gök Bayrak yine kan ağlıyor. Biz ağlamayalım da, kimler ağlasın? Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan düşmanla karşı karşıya olan Uygur Türkleri, en şanssız soyumuzdur.
Türk Milliyetçileri’nin büyük sesi, Arif Nihat Asya Hocamız, yine imdadımıza yetişiyor... “Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım /Ağlasın Meraga göklerinden Meraga’ya bakıp yıldızlarım /Yollara Kürşadlar uzanmış ölü/ Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü/ Yiğitlerim uyur gurbet ellerde/Kimi Semerkant’ta bekler beni/ Kimi Caber’de/ Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok/Ben nasıl varım?/ Ağla ey Tanrı dağlarından İndirilmiş Tanrım/Şu yakın suların Kolu neden bükülmez/ Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin/Benden doğar, bana dökülmez?/Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum/İdil’le Tuna’yla Nil’le konuşurdum / “Sangaryos”u “Sakarya” yapan/“İkonyom”u “Konya” yapan/ Dille konuşurdum.”
Sayın okurlarım, bilgilerimize göre Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz tarih boyunca üç kere özgürlüklerine kavuştular, fakat yine de Çin işkencesinden kurtulamadılar. 1863 yılında başlatılan kurtuluş hareketi, Yakup Han Bay’ın liderliğinde muvaffak oldu ve onüç yıl süreli yaşadı. 1933 yılında da dört yıl süreli “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” ve 1944 yılında da beş yıl süreli son Cumhuriyetimiz hayata geçirildi. 1949’lu yıllarda başlayan lider Osman Batur’un mücadelesi, Doğu Türkistan Türklerinin son ümidi oldu ve şehit edildiği 29 Nisan 1951 günü Türkler için “Güneşin Söndüğü Gün” olarak kabul edildi. “Türk’üz dedik çekip vurdunuz, Bizi vurup bizden hesap sordunuz. Ölümden öteye köy mü kurdunuz? Korkumuz yok, korkumuz yok sizden.”
Sayın okurlarım, bizler 1950’li yıllara kadar, hiçbir ilişkimiz olmadığı için Doğu Türkistan’lı kardeşlerimizin mücadeleli hayatlarından bilgisiz ve habersizdik. Çin yönetiminin uygulamalarından rahatsız olan birçok Doğu Türkistan Türkü, (Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar) kendi atları ve develeri ile, Hindistan’a kadar ulaşma becerisini bile göstermişlerdi. “Türk Dünyası’nın Kutup Yıldızı” Türkiye Cumhuriyetine kavuşmak istiyorlardı.
İşte Hindistan’a ulaşan soydaşlarımızın liderlerinden ve Doğu Türkistan Cumhuriyetimizin en üst yönetiminde görev yapan rahmetli, İsa Yusuf Alptekin ve M. Emin Buğra beğlerle bizler bu günlerde tanıştık. Göçmen kardeşlere, yurdumuzda oturma izni temini amacı ile İstanbul’a gelmişlerdi ve Ankara’ya ulaşarak Devletimizin üst düzey siyasi yöneticileri ile ilişki kurmak istiyorlardı.
O yıllarda Yurdumuzun en yaygın ve en büyük Milliyetçi Kuruluşu “Türk Milliyetçiler Derneği” idi ve Genel Başkanımız Isparta Milletvekili rahmetli Sait Bilgiç’di. Ankara Şube Başkanı da bendim. İstanbul’daki arkadaşlarımızın temaslarından sonra konuklarımızı Ankara’mızın Kızılay semtindeki Gül Palas otelinde ağırladık ve arzularını en kısa zamanda yerine getirdik. Çünkü benim dört yıl önce, komünist öğretim üyelerini kollayan Ankara Üniversitesi Rektörü ile olan davamda, fahriyen Avukatlığımı yapan Samet Ağaoğlu Başbakan Yardımcısı, milliyetçi büyüğümüz Prof. Fuat Köprülü de bakan idi. Temaslarımız olumlu neticeler doğurdu ve Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz Van’dan Kayseri’ye, Konya’dan İstanbul’a kadar yerleşimlerini tamamladılar.
Bugünkü yazıma son verirken, yazarımız Prof. Özcan Yeniçeri kardeşimin yolundan gideceğim. Tanrı, Çin’in vahşi silahlı güçlerine karşı dişiyle, tırnağıyla direnen Uygur Türk’lerini Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları