Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN

Ahmet B. ERCİLASUN

Ben de oradaydım!..

Atsız'ın, Bozkurtlar Diriliyor romanını yıllar sonra, 22 Nisan 2016 tarihinde bir daha okudum. Son sahne beni alıp götürdü. O gün aşağıdaki denemeyi yazdım. İki gün sonra 3 Mayıs Türkçüler Günü kutlanacak. Okuyucular bu denemeyi Atsız'a ve 3 Mayıs'a bir saygı duruşu kabul etsinler: 

                Zaman 2016 yılında, Nisan'ın 22'sinde durmuştu. Saat 16.20'de durmuştu zaman. O günle, o anla birleşmişti. Dağın bitmediği, ovanın başlayamadığı yerde, ölüm uçurumunun kıyısında bir tek zaman vardı. Dün ve yarın yoktu; an vardı. Ben de o anda, ölüm uçurumunun kıyısında idim.

                "Uçurumun dibinden esrarlı sesler geliyor"du. "Bu sesler bir at kişnemesine, bir türküye, bir suyun akışına, bir kılıç şakırtısına, her şeye benziyordu." Ben de o anda, orada idim!..

                Nal sesleri susmuştu. Sonsuz bozkırda sadece ölüm sessizliği vardı. Bir de gökte ayın ilahi ışıkları... Uçurumun dibinden gelen belli belirsiz türkü sesiyle ben de ürperdim.

Ay'ın bahtı karanlık

Urungu'nun karadır.

                Yüzbaşı Ezgene, Onbaşı Yula, Onbaşı Deli Ersegün ve Taçam... Kılıçlarını sıyırmışlar, kısa, çok kısa, bir anlık bir ayine durmuşlardı. Ben de orada idim, Er Cılasın! Bir anlık ayin bütün zamanı kaplamıştı. Dünü, ânı ve yarını. Bütün zaman, sonsuz bozkırda, ölüm uçurumunun kıyısında, o anda birikmişti. Önü ve sonu olmayan o ânın içinde ben de orada idim!..

                Kılıçlarımızı sıyırmış, uçuruma doğru uzatmıştık. Kutsal ölülerimizin ruhlarına doğru. Urungu'nun, Ay Hanım'ın ve atının ruhlarına doğru. Sadece bir anlık ve bütün zamanlık bir ayindi. Kılıçlarımızın parıltısı ölümsüz ruhlara selam durmuştu. Urungu'ya, Kür Şad'a, Ay Hanım'a, Baz Kağan'a, Bumın ve Oğuz Kağanlara...

                Kocamış Binbaşı Pars yerde yatıyordu. Kılıçlarımızın parıltısı onun ruhuna da selam durdu. Ruhunu mutlulukla teslim etmişti. Kür Şad ölmüştü, Urungu ölmüştü... Onlar ölmüştü ama Taçam yaşıyordu. Taçam yaşıyorsa Türk Kağanlığı'nın ruhu da yaşıyor demekti ve sonsuza dek yaşayacaktı.

                Bunları düşündü Binbaşı Pars ve ruhunu Türk'ün bahtına teslim etti. Kılıçlarımız, önünde selama durdu ve onun ruhunu kutsadı.

                Zaman 2016 yılının Nisan ayının 22'sinde, saat 16.20'de ölüm uçurumunun kıyısında birleşmiş, bir olmuş, bir tek an olmuştu. Yüzbaşı Ezgene, Onbaşı Yula, Onbaşı Deli Ersegün, Taçam ve bir de ben, Er Cılasın... Uçurumun dibinden gelen türküyü dinliyorduk.

Ay'ın bahtı karanlık

Urungu'nun karadır.

                Urungu'nun, Ay Hanım'ın ve Binbaşı Pars'ın... Bir de uçmağa gider gibi kendisini uçuruma atan ak atın ruhu kıyama durmuştu. Urungu'nun dudakları, Ay Hanım'ın aya benzer yüzünde idi. Dudaklar, "hiçbir zamanın görmediği, hiçbir çağın göremeyeceği o ilahi yüze" değiyor, onu öpüyordu. Ama zamanlar o anda birleşmişti işte. O kutsal an, bütün zamanı, bütün çağları kaplamıştı. Yaşlı gözlerini göğe kaldırıp Tanrı'ya hitap eden Urungu'nun son sözleri de zamana kaydedilmişti: "Bozkurtlar dirilirken Ay Hanım da yaşasaydı ne olurdu!"

                Bozkurtlar dirilmişti elbette ve Tanrı da bu sözü işitmişti. Bozkurtlar dirilmişti bir kere ve hep dirilecekti.

                Bir başka ruh da kıyama durmuştu o an. Oğuz Han'ın, Kür Şad'ın, Ay Hanım'ın ve Urungu'nun ruhlarının yanında... Gözlerinde yaş var mıydı? Urungu'yu uçuruma götüren bu ruh muzdarip miydi? Gözlerinde bir sevinç pırıltısı mı vardı yoksa? Kılıçlarımızın parıltısına karışan bir sevinç pırıltısı... "Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?" mısraı belki de o an dökülmüştü dudaklarından. Yoksa?... "Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim." mısraı mı?

                Ben Er Cılasın ve Yüzbaşı Ezgene, Onbaşı Yula, Onbaşı Deli Ersegün ve Taçam... Kılıçlarımızı bir daha sıyırdık ve Atsız Ata'nın ruhu önünde, bütün zamanı kucaklayan bir anlık selama durduk.  

 

Yazarın Diğer Yazıları