Ben yokken...

Merhaba...

Ben geldim.

Dün itibarıyla memleketin hali pürmelaline bakınca yazacak yığınla konu birikmiş olsa da, mola yazımda "bir süreliğine" vedalaştığımı açık ve net olarak belirtmeme rağmen ayrıldığımı düşünenlerin, bu zanla ikna, tepki, üzüntü bildirimi mesajları atanların sayısı hayli fazla olunca okura "rapor vererek" başlamak adeta farz haline geldi ilk yazıda.

***

Efendim şöyle ki...

Ben yokken, -bilen biliyor- Işbara Alp'i doğurdum.

Eh malum lohusalık hali; bir müddet ağlamalar, zırlamalar, nazlar, niyazlar... Sonra gazlar, kakalar... Uykuyla vedalaşıp sabahlamalar... "Şu da süt yapar", "bu da süt yapar" diye seni bin kiloya çıkarmaya çalışanlar...

Ben yokken, Kavala kurabiyesi ustası oldum. Unu iyi kavrulursa daha makbul. (Tercümesi: Püf noktası bile verecek kıvamdayım!).

Örgüye sardım; en koyu Beşiktaşlı hislerimi yüreğime gömüp Ankaragücü atkısı ördüm!

İki kitap hazırladım; biri daha iki gün önce basıldı, sıcağı sıcağına Ankara Kitap Fuarı'nda görücüye çıktı, diğerinin eli kulağında, matbaa yolunda.

***

Ve...

Düşünüyorum da...

Ben yokken başkaca da bir şey yapmadım aslında;

Hiç televizyon izlemedim, bildirimleri cevaplamak dışında sosyal medyaya girmedim, gerekmedikçe telefonu bile yaklaştırmadım yanıma...

Bulunduğumuz bu keder coğrafyası sütümün tadını kaçırmasın, oğlumun bünyesine bu kadar erken sirayet etmesin kuşatması altında olduğumuz acılar, yaralar ve kasvet diye "göbeğini kaşıyan adam" moduna aldım kendimi neredeyse; "bidon kafalı"dan hallice işte!

Hiçbir şey bilmemenin, görmemenin, duymamanın, her şeyden bihaber gündemin cahili olmanın konforu diye bir şey varmış sahiden de... Bugüne kadar hiçbir şekilde anlamadığım o sormayan, sorgulamayan, en ilkel(!) ihtiyaçlarının karşılanması dışında hiçbir şeyi umursamayan yığınları anladım; sorgulamak için bile asgari düzeyde farkındalık gerekiyor, hiç değilse ortada sorgulanması gereken bir hal olduğundan haberdar olmak gerekiyor sonuçta!

Böyle bir talebi bulunmayan milyonlarca insanın bizim "en hayati", "her şeyden mühim" varsayarak yazıp çizdiklerimizin bir tek kelimesine bile vakıf olmadığı gerçeğini ve herkesten çok onlara ulaşmak mecburiyetinde olduğumuzu unutmadan devam edeceğim meslek hayatımın bundan sonrasına...

Aksi halde, körler sağırlar birbirini ağırlar;

Da, nereye kadar!

***

Gecikmiş teşekkürlerimle...

Siyasetin, kendinde insanların gönüllerini, birbirlerine olan sevgilerini fişlemek, dostluğa ceza kesmek hakkı gördüğü, yani alabildiğine hadsizleştiği şu iklimde hiç niyetim yoktu aslında teşekkür işine girmeye ama ben vefanın gereğini yerine getireyim de, kişileri, yeryüzünün en masum sevincini paylaştıkları için hedef haline getirecek kadar insanlıktan çıkan olursa günahı onun boynuna...

***

Herkes ve her şeyden önce sakin, abartısız, net tutumuyla  "doğum"u tam da olması gerektiği gibi normal bir süreç olarak tamamlamamızı sağlayan sevgili doktorumuz Sibel Sarıkaya'ya,

Başta yenidoğan hemşireleri, Güven Hastanesi personeline,

Aldığım en güzel doğum hediyesine imzasını atan Emre Ulaş'a,

Bütün zamanların en sağlam dostlarından MHP Ankara Milletvekili Erkan Haberal'a,

Oğlumu ismiyle tanıştırmak görevini üstlenerek bizi misliyle mutlu eden MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya'ya,

Ağabeylik makamındaki yeri hep baki Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve çalışma arkadaşlarına,

Hastane ziyaretiyle büyük sürpriz yapan Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Suat Başaran'a,

Dostluğun, candanlığın, samimiyetin vücut bulmuş hali, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Harun Öztürk'e,

Yoğun temposunda düşünüp, zaman yaratıp, evimize gelme inceliğini gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e,

Artık "aileden" saydığımız İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ ve Şenol Bal'a,

CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici'ye,

MHP Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve Ankara Milletvekili Zühal Topçu'ya, MHP eski Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'a,

Çoğunun "yatarak" geçirdiği lohusalık sürecinde iki yeni esere imza atmamı sağlayan Galeati ve Kırmızı Kedi yayınevlerine; V. Murat Tulga'ya, Haluk Hepkon'a, Tunca Arslan'a, Enis Batur'a,

Telefonla, mesajla sevincimize ortak olan gazeteciler, yazarlar; Melih Aşık'a, Müyesser Yıldız'a, İsmail Saymaz'a, Ahu Özyurt'a, Arslan Bulut'a, Kürşad Zorlu'ya, Yavuz Selim Demirağ'a, Azize Şenbülbül'e, Esat Atalay'a, Ahmet Takan'a, Umut Erdem'e, Deniz Güçer'e, Yıldıray Çiçek'e, Uğur Becerikli'ye,  Asena Sevinç'e, OdaTV'ye,

Nöbetçi her şeyimiz Avukat Musa Toprak'a,

Unvanlarından azade kalu beladan beri dostlarımız Davut Özyurt'a, Asude-Atilla Yılmaz'a, Nurcan Cabbar'a, Gökmen-Gülderen Kantar'a, Ercüment Yahnici'ye, Pınar Aki'ye Erol-Aysun Gül'e, Uğur Tarhan'a, Yücel Coşkun'a, Mahmut Kılıç'a, Yüksel Kaleci'ye, Fatih İşcan'a, Kürşat Sungur'a, Mustafa Vanlı'ya,

Aile dostlarımız, Seray Şanver’e, Zuhal-Ardahan Şenyuva'ya, Filiz-Günhan Soydan'a, Nur Melek Çelebi'ye, Gülsen-Necati Yalçın'a, Ece-Mehmet Ali Bulur'a,

Samet Keskin, Mehmet Burak Şahin, Başak-Bekir Gerçek, Gülay Kaloğlu, Bekir Ali Yüksel, Kafkas Aktaş, Güven Şahan, Bekir Turgut'a, Emrah Küçüközkan'a, Gökdeniz Oflaz'a,

Adını unuttuğumu adım gibi bildiğim bütün diğer arkadaşlarımıza,

AİLEMİZE,

Ve elbette, ellerinde büyüdüğüm YENİÇAĞ imtiyaz sahibi Ahmet Çelik'e, Genel Yayın Yönetmenimiz Hayri Köklü'ye, İcra Kurulu Başkanımız Ahmet Yabuloğlu'na yürekten teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları