"Benim annem güzel annem"

Ansiklopedilerde Anne'nin tanımı şöyledir; "yavrusunu dünyaya getirmiş dişi". Bu, insanlar için "kendilerini hayata hazırlayan kimse" anlamına gelir. Bir yerde çocuklar için kullanılan bir sözcüktür. Saygı manası da taşır. "Anne biraz şöyle geçer misin". Sevilen ve sayılan kadınlara bu sıfat yakıştırılır.

Özel gün

Minnet ifadesi olarak her sene Mayıs ayının ikinci Pazarı'nda Anneler Günü'nü kutluyoruz. Bu olay ilk defa Amerika'da başladı. Genç bir bayan olan Anna Jarvis bu fikrin öncüsü idi. Çok sevdiği ve erken kaybettiği annesini unutamadı. Anna'nın başlattığı kampanya kısa sürede epey eyalette taraftar buldu. Buralarda da hayata geçirildi. 1908'de başlayan olgu 1914'te Amerika'nın tamamında kutlanmaya başlandı.

Bize gelişi

Daha sonra ABD'yi Birleşmiş Milletler öncülüğünde bütün Avrupa ülkeleri izledi. Türkiye'ye gelişi 1955 yılını buldu. Hürriyet Gazetesi liderliğindeki organizasyon olağanüstü taraftar topladı. Hediye alıp verme sektörü sayesinde büyük potansiyel oluştu. Bizi baz alırsak, tanıtım ve ilanların durumu ortada. "Hediyelerin satışı"ndan elde edilen müthiş ciroya tanık oluyoruz.

Bu arada "Yılın Annesi" seçimi başlı başına renk unsuru. Doğrusu bu sene bu unvanın kime verileceğini merak edenlerdenim. Sanırım, yılın annesi unvanı mutlaka bir şehit anasına tevcih edilecektir. Öte yandan pek çok STK da kuruluş amaçlarına uygun olarak ayrı ayrı seçimlerde bulunacaktır. Tüm tercihler kabulümüzdür.

Benden anılar

Köşemi takip eden sevgili okurlarım beni ve ailemi artık iyi tanıyorlar. Yaşadığı sürece bizde en etkili fert Anneannem -Ataninem- idi. Babaannem erken vefat ettiğinden üzerimizde fazla etkisi olamadı.

Okullardan önce, en önemli eğitimi Atanine'den aldık. Bu Kafkas kadını gerçek önderdi. Daha uluslararası yakıştırmayla "Ana Kraliçe" demek mümkündü. Önemli meziyetleri dürüstlük ve saygıydı. Aşırı disiplinliydi. hep denir ya; "Ne derse o".

Çocukluk yıllarımda önceleri ona "anne" diye hitap ederdim. Hoşuna giderdi ama yine de "anneanne" diye düzeltirdi. İlk dini bilgileri de ondan aldım. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi göstermeyi yine o öğretti. 70'imi devirdim ama hâlâ bacak bacak üstüne atamam. Daha doğrusu beceremem. Bunda özel yapım "demir maşa"nın katkısı olduğu kesin.

Önemli devlet görevleri yapanlardan oluşan bir ailede tek lider Fatma Seher'di. Vefatından sonra bu görev kızına, yani anneme geçti. Bir yerde egemenlik hep bayanlarda kaldı.

İki konuda söz dinlemediğimi, daha doğrusu emirlere uymadığımı belirteyim. Biri İsmet Paşacı olamadım. Diğeri ise tamamı Fenerbahçeli bir kast sisteminden tek Beşiktaşlı ben çıktım. Bunu da dayak yeme çağından kurtulunca, söyleyebildim.

Gırtlak meselesi

Ataninem'in kendine has yemekleri vardı. En başta "Pirinçli sahan köftesi". O lezzeti hiçbir yerde bulamadım. Hani bir laf vardır; "hüner parmaklarında". Aynen öyleydi. Özel misafirler gelmeden önce bin bir ricayla sipariş verirlerdi. Diğer muhteşem işlerinden biri mangalda pişirdiği Türk kahvesiydi. Çiğ kahvenin kavrulması, el değirmeniyle çekilmesi benim sorumluluğumdaydı. Sonuçta pirinç değirmen yüzünden parmaklarımın sık sık su topladığını söyleyebilirim. Ancak içilenin lezzetini anlatmaya kelimeler yetmez.

Deniz mutfağı

Annemin mutfakta yarattıklarını anlatmak için özel bölüm gerekir. Kuru fasulyeyi ya da karnıyarığı herkes yapar. Ben bile. Silinmez anılarımı deniz ürünleri süsler. Düşünün midye dolması yapılacak taa Balıkpazarı'na gidilirdi. Bunlar özel taşlarla ovulurdu. İçindeki taşlıcalar temizlendikten sonra gerekli malzemeyle doldurulurdu. Sonunda iplerle bağlanıp devasa bakır tencereye yerleştirildi.

Annem uskumru çirozları her zamanki özeniyle hazırlar ve kurutmaya alırdı. Hamsiden lalanga anneme özeldi. Tek eksikliği -bu da denmez ya- elinin yavaşlığıydı. Sucukları, turşuları ve reçelleri de inanılmazdı. Hepsi için "Sanat eseri" demek mümkündü.

Saklanan sevgi

Annemin tek yadırganacak huyu sevgisini gizlemesiydi. Bir Pazar günü bana karşı gerçek hislerini keşfettim. Eve ayakkabılarımla girip onu kızdırmıştım. "Elin ayağın kırılsın" diye beddua etti. Öğleden sonraki maçta gerçekten kolum kırıldı. Döndüğümde beni o halde görünce "Ne oldu?" diye bağırdı. Ben de "Elin ayağın kırılsın dedin ya..." şeklinde cevapladım. Olduğu yere yığıldı bir yandan ağlarken "Hay ağzım dilim tutulaydı" şeklinde feryat etti.

Bütün annelerin günlerini kutluyorum. Hakk'a yürüyenleri rahmet ve minnetle anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları