Benim bu ülkeye borcum var

"Adalet" yürüyüşünün 9'uncu gününde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 175 kilometre katetti. İstanbul'a yaklaşık 300 kilometre kala yürüyüşün dün sabahki başlangıç noktasında Yeniçağa mevkiinde Kılıçdaroğlu ile birlikte olma fırsatı yakaladık.

Her şeyden önce şunu söylemeliyim; 70'ine dayanan bir insan için hayli zor ve meşakkatli bir maraton. Elinde "adalet" dövizi ile yürürken Kemal Kılıçdaroğlu'na sordum "yorgun musunuz" diye, "hayır, adalet için yürüyorum ben. Benim bu ülkeye, çocuklarıma, torunlarıma borcum var" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu zorlu yürüyüşe nasıl dayandığı en çok merak ettiğim konuların başındaydı. Ortalama günde 20 kilometre yürüyor, bölümler halinde. Sabah ilk çıkış noktasından sonra kısa bir mola var. Ondan sonra saat 12.30'a, güneş tam dikilinceye kadar devam. Sonra güneşin etkisi geçene kadar öğle molası. Kemal Kılıçdaroğlu'na öğle molasında kısa bir fizyoterapi ve masaj uygulaması yapılıyor. Masaj bu bölümde vücudun belden aşağı bölgesine ayak ve bacak kaslarına ağırlıklı olarak uygulanıyor. Sonra yarım saatlik bir uyku. Ardından hafif bir öğle yemeği. Kısa sohbetlerin ardından akşamki istirahat yerine kadar yola devam. Akşam kamp bölgesine gelindiğinde Kılıçdaroğlu'na uygulanan fizik tedavi ve masaj farklılaşıyor. Daha uzun sürede tüm vücuda masaj yapılıyor. Uzman doktorlar eşlik ediyor yürüyüşe. Kemal Kılıçdaroğlu'nun masörü de ünlü bir futbol kulübümüzün masörü. Yani tam profesyonel. Yemekleri ise protein ve karbonhidrat ağırlıklı.

Yürürken sordum; "Kilo verdiniz mi Kemal Bey?", "Bilmiyorum. Tartı yok ki" diye cevap verdi. Yürüyüş ayakkabısı giyiyor, ayaklarında şişme vs.. gibi sıkıntılar yok. Ama ben biraz kilo verdiğini üzerindeki gömlekten anladım. Kollarında da dirseklerine kadar hafif yanıklar oluşmuş. O günkü güzergahta son noktada, akşam saat 21'den sonra CHP liderinin uyuması için yalnız bırakıyorlarmış. Ama duyduğuma göre yorgunluktan bir süre uyuyamıyormuş.

Öğle molası verdiğimiz yerde, Kılıçdaroğlu istirahat ederken eşi Selvi Hanım ile sohbet etme imkanı da buldum. Selvi Kılıçdaroğlu, devamlı olarak yürüyüşe katılamadığını söyledi. Kılıçdaroğlu'nun yürüyüş temposunu nasıl bulduğunu sordum, "doktorları, siz ayarlayın diyor" dediği anda "doktorları dinliyor mu" diye ekledim. Dinlemediğini ima edercesine kafasını iki yana sallamakla yetindi. Benim izlenimim de öyle. Gerçekten Kılıçdaroğlu yaşının çok üstünde bir tempo ile yürüyor. Selvi Hanım, "Kerem'e babanı frenle diyorum" diye sözlerine devam edince sorum üzerine onu da dinlemediğini öğrendim. Sakin kişiliği ve zor sinirlenmesi ile tanıdığımız Kemal Kılıçdaroğlu'na bu uzun yürüyüşün, psikolojik durumuna nasıl etki ettiği de en çok merak ettiğim hususlardandı. Selvi Hanım, Kemal Bey'in sakinliğinde bir değişiklik olmadığını belirtti.

Öğle molasındaki kamp bölgesinde Kemal Kılıçdaroğlu ile sıcak gündemi değerlendirme fırsatı da bulduk. Kılıçadaroğlu'nun sorularımıza verdiği cevaplar şöyle;

--Ankara'da mı yoksa yolda olmak mı isterdiniz?

Gönül isterdi ki Ankara'da olalım, gönül isterdi ki birlikte olalım. Gönül isterdi ki ülke de barış, huzur adalet olsun ama bunlar olmayınca sizin bir şeyler yapmanız gerekiyor. İşçisi korkuyor, esnafı korkuyor, emeklisi korkuyor, üniversite hocası korkuyor, dolayısıyla bu korku ikliminde bir şeyler yapmamız lazım. Siz siyaset yapıyorsanız bir görev üstlenmeniz lazım. Biz bu görevi olabildiğince 80 milyonu kapsayacak şekilde adalet kavramı üzerinden yapıyoruz. Çünkü eksiğimiz adalet.

--Herkes kendi mahallesindeki adaletsizliğe mi karşı?

Ben bütün siyasi düşüncelere saygı duydum. İnsanlar siyasi düşüncelerinden dolayı suçlanmamalı. Bu adalet yürüyüşü Enis Berberoğlu tutuklandı, hapse atıldı diye başlamadı aslında. Enis Berberoğlu'nun tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu.

Bizim bu yürüyüşümüzün herhalde şöyle bir etkisi oldu. Bugün hapisten çıkarılan bir er geldi. Biz 40 erdik, bizi serbest bıraktılar dedi. Düşünün 15 Temmuz'dan beri hapisteler bunlar. Er nasıl darbe yapacak?..

Bu yürüyüşü bir adalet yürüyüşü olarak kabul etmek lazım.

--Yürüyüş Maltepe'de bitecek mi? Sizi hangi sonuç tatmin edecek?

Parlamentonun iradesi, bir kişinin iradesinden koptuğu, bağımız olduğu zaman bu ülkede adaletin kapıları açılır. Siyasi partiler kanununun değişmesi lazım. Lider sultasının kalkması lazım. Yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Ben daha önceki HSYK'ı da eleştirmiştim. Adalet gelinceye kadar bizim mücadelemiz sürecek. Bu bir yürüyüş olabilir, bir oturma eylemi olabilir. Bu Meclis'te bir protesto olabilir. Parlamentoda daha sert muhalefet olabilir. Burada önemle üzerinde durduğumuz nokta şudur; elbette ki bu yürüyüşten sonra bizim çabalarımız çalışmalarımız olacak. Ama yapacağımız atacağımız her adımda şu noktaya özenle dikkat ediyoruz; Toplumun genel kabul görmediği bir faaliyetin içinde olmayacağız. Toplumun kabul görmesi lazım. Yani saldırı olmayacak, cam çerçeve kırılmayacak, insanlar rahatsız edilmeyecek. Biz adalet yürüyüşümü de bu çerçevede yapıyoruz.

--Provokasyon endişeniz var mı?

Yok dersem doğruyu söylememiş olurum. Bu yürüyüşü eleştirmek amacıyla yapılan konuşmalar bir anlamda provokasyona davetiye olarak algılanıyor. Bu bizi rahatsız ediyor.

--Yürüyüş fikri kimden çıktı?

Buna benzer bir karar yaklaşık 2-2,5 ay önce benim kafamda vardı. Orada sadece bir adalet pankartı ve Kızılay'da bir dakika durma, ertesi gün 2 dakika durma bir başka gün 3 dakika, 4 dakika... O şekilde vardı. Fakat bunu bir türlü hayata geçiremedik. Enis Bey'e hapis cezası verilince böyle rezalet olamaz dedik. Hemen MYK'yı topladık. Durum değerlendirmesi yaptık. Yürüme fikri ortak düşünce olarak ortaya çıktı.

--Tuz yürüyüşüne benzetiliyor... Esinlenme var mı?..

Yoo... Ben de benzetildiğini gazetelerden okudum. Bu yürüyüşün amacına ulaşması olağanüstü güzellikler getirir bu ülkeye.

--Bahçeli'nin iktidardan daha sert eleştiriler yapması...

Sayın Bahçeli'nin bu yürüyüşe, benim düşündüğüm dozdan daha yüksek dozda muhalefet etmesini ben anlamış değilim. Bu ülkede adaletin olmadığını herhalde benim kadar Sayın Bahçeli'nin de görmesi lazım. Ben de siyasetçiyim o da siyasetçi. Türkiye'nin tablosunu görüyoruz. Şu anda Türkiye bütün dünyadan soyutlanmış bir Türkiye.

--Enis Berberoğlu tutuklanmasa yine yürür müydünüz?..

O atmosferi görmek, yaşamak lazım. Yine yürürdük. Toplumun büyük bir kısmı sindirilmiş vaziyette ve korku iklimi var. Toplum bu korku iklimini aşması lazım. Aşmasını sağlayacak da biziz aslında. Esnafa diyemezsinki kalk hakkını ara. Adam korkudan hakkını arayamıyor. Sanayiciye diyemiyorsun çünkü mal varlığına el konulacak. Gazeteciye diyemiyorsun, biraz dokunursa hapse giriyor. Bu çerçevede bakıldığı zaman görev bize düşüyor. Biz bu görevi yaptık. Bu yürüyüşün getirdiği, toplumda bir silkinme oldu. Umarım bu korku iklimini büyük ölçüde kaldırmış oluruz."

Yazarın Diğer Yazıları