"Benim mahalleme dokunma" desenize siz şuna

Sapla samanı karıştırma ustasıyız.

Büyükada'da yapılan ve Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kadın Koalisyonu ve Eşit Haklar İzleme Derneği üyelerinin katıldığı toplantıya yönelik olarak yapılan ve 12 kişinin gözaltına alındığı toplantıdan sonra şöyle bir başlık oluştu:

İnsan hakları savunucularına dokunma.

Yanlış.

Tıpkı "gazetecilere dokunma"nın yanlış olduğu, "askere dokunma"nın, "polise dokunma"nın, "hakime dokunma"nın, "akademisyene dokunma"nın ve dahi "milletvekiline dokunma"nın yanlış olduğu gibi.

Bir insan suça bulaşmışsa kim olursa olsun dokunulur arkadaş; dokunulmalı.

Ve biz insanların kimliklerine değil hak ve hukuklarına dokunulmamasını savunabilmeliyiz böyle durumlarda. Eğer maruz kaldıkları bir hukuksuzluksa o toplantıya katılanlar için de toplantının yapıldığı binanın önünde simit satan sahipsiz vatandaş için de aynı fırtınayı koparabilmeliyiz mesela!

***

Keza...

Adaleti gündüz vakti fenerle arar hale gelmemizin en büyük nedenlerinden biri tam olarak bu, yani toplumda ses çıkarma, sesini duyurma kabiliyeti olanların, bu imkanı "herkes için adalet" yerine "kendi mahallelerine dokunulmazlık kazandırmak için" kullanmaları olmadı mı?

Ders alma vakti.

Hele de Türkiye gibi "barış gönüllüleri" tecrübesini yaşamış, Çorum'da, Maraş'ta "insan hakkı savunucusu" kılıklı beşinci kol elemanlarının provokasyonlarıyla insanları birbirine kırdırılmış bir ülkede, temkin iyidir böyle "ulvi" maskelere!

"Temkin" diyorum bakın; her "insan hakkı savunucusuyum" diyeni ihanetle, terörle yaftalayalım demiyorum. Haksızlık, hukuksuzluk yapalım demiyorum. Ama bu eşikte duralım.

***

İnsan hakları için mücadele onurlu bir direniş şeklidir; madalyonun bu yüzünde bunu sahiden yapanla, yapabilenle, "insan hakkını koruyorum" diye milletleri oluşturan unsurları "azınlık" haline getirenleri ayıralım...

Bu operasyonda da adı geçen derneklerden kimileri gibi Barzani'yle Irak Kürdistanı mutabakatına varıp da o "Irak Kürdistanı" dedikleri bölgenin peşmerge tarafından işgali için kaç bin Türkmen'in katledildiğini görmezden gelenleri bu sıfatla meşrulaştırmayalım mesela...

Ama, madalyonun diğer tarafında da, sırf bizim savunduğumuz fikirleri savunmuyor diye, sadece "suç oluşturmayan ama bize göre kabul edilemez" düşünceleri var diye, kanunlar önünde eşit olması gereken kişilerin hukuksuzlukla terbiye edilmesine göz yummayalım.

Zor değil aslında.

"Benim mahalleme dokunma"cılıktan vazgeçip, "suç varsa, suça dair delilin varsa babam olsa dokun ama sırf senden değil diye de suçunu ispatlayamadığın insanlara keyfi şüphe yorumlarıyla zulmetme" diyebilme akilliğine geçiş yapacağız sadece.

 

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in hadsizliğine kızalım; bu ayrı. Ama konuşan kadar konuşturana da bakalım!                                                                                                                                                                  

 

Mezar soyguncuları

-------

Selden kütük kapmak da, İstanbul'u basan selden sonra, afetzedelerin felaketini kendi menfaatine çevirmeye çalışmayı tanımlar belki ama ben bir tık beterini kullanmak istiyorum;

Mezar soyguncuları!

Nebbaşlar!

***

Nasıl bir toplum olduk?

Nasıl bu kadar yoksunlaşabildik merhametten?

Nasıl duygularımız nasır bağladı; ruhsuzlaştık; "insan" olmaktan uzaklaşıp başka bir yaratığa dönüştük, dönüşebildik böyle!

O çamura batmış evlerin sağlam kalabilmiş belki bir, belki iki eşyasına göz dikebilmek, o evleri yağmaya dadanabilmek için insan olmamak lazım çünkü her şeyden önce!

***

Dün bir haber kanalında vardı:

Hayli yaşlı bir adam, "Her şey gitti, bir televizyonumuz kalmış onu da götürmesinler" diyor ve dize kadar balçık, elektriği kesik, camı kapısı yıkılmış evinde nöbet tutuyor bir başına sabaha kadar. Çünkü haber almış ki, mahallede kol geziyor hırsızlar!

***

Velhasıl...

Biz böyle değildik, komşuluk bilirdik, dayanışma bilirdik, yardımlaşma bilirdik; ama bizi bize, bizi bizle bırakmadılar. Artık, şehirlerimize, mahallelerimize, sokaklarımıza iltica etmiş, hiç bilmediğimiz huylar var, o huyları bir virüs gibi bu topraklara bulaştıran, "besle kargayı oysun gözünü" dedirten insanlar var...

"Acımak" kılıflı stratejik çukurlarda acıya acıya acınacak hale düştük sonunda. Arınmamız lazım. Toplumsal hayatta yeniden bu milletin öz kültürünü hakim kılmamız lazım...

Yazarın Diğer Yazıları