Benim savcım, senin savcın olmaz!..

Azîz dostlarım, adına maalesef  “Ergenekon” denilen ve milletimizin binlerce yıllık tarihinden süzüp getirdiği  “Ergenekon Destanımız” ın da gazete okuyucusunun, televizyon seyircisinin gözünde kirletilmesine sebep olan şu malûm operasyon, Ahmet Taşgetiren’in de yazdığı gibi (!)  “ne idiğü belirsiz, yüksek voltajlı kaçak elektrik misali” önüne geleni çarpıyor.
Aslında ta başından beri  “Hüküm giymemiş hiç kimsenin Doğan - Erdoğan Medyası tarafından yargısız infaza tabi tutularak idam sehpasına çıkarılmaması gerektiği”  kaydını düşerek, tarla faresi metoduyla devam ettirilen ve zemini nereden patlatacağı da bilinmeyen bu  “acayip operasyon” konusunda yazmaktan, fikir yürütmekten uzak durmaya çalıştım. Bu aynı zamanda konulan yayın yasağına, dolayısıyla kanunlara ve yargı bağımsızlığına saygımın da gereği idi.
Ümraniye’de bir gecekonduda  “ele geçirilen”  el bombaları ile alakalı tutuklamalardan aylar sonra, tutuklananlar mahkeme huzuruna çıkarılamamışken; demek ki soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı, kendisince ve her nasılsa bazı  “medyatörlerce”  malûm  “belge ve bilgilere” , moda tabirle  “derinlere”  ulaştı. Savcı böylece bu  “derin bilgi ve belgeleri” detaylandırarak, Ocak ayı sonlarında yeni gözaltılar için talimat verdi ve bazı yeni tutuklamalar gerçekleşti.
İşte bu sırada  “Ergenekon Terör Çetesi”  ifadesi, önce  “Türkiyeli Medya” da yankılandı ve neden sonra, resmi açıklamasında yayın yasağına ısrarla işaret eden, ancak bu işareti bile malum medya için  “vız gelip tırıs giden”  İstanbul Cumhuriyet Savcısı da aynı ifadeyi kullanmış oldu. Operasyona bu adın verilmesinin ilhamının, tutuklananlardan birinin bilgisayarındaki  “Ergenekon Örgütlenmesi” başlıklı dokümandan kaynaklandığı da, halis zeytinyağı misali sızdırılıverdi.

Kızılelma - Kızıl kurtçuk!..
Azîz okuyucularım, yıllardan beri bazı iyi niyetliler dışında  “ulusalcıyım”  diye ortaya fırlayanların, nenemin ifadesiyle  “nerde dıngıltı, orda buluntu”  misali mangalda kül bırakmayanların, Türk İslâm Ülküsü’nü yücelten, milletimizin millî ve mânevî değerlerini beraber kuruyup yükseltmeyi hedef alan birleştirici, bütünleştirici Türk Milliyetçiliği’ne en büyük zararı verdiklerine inanan bir gönüldaşınızım. Bu çerçevede  “Ulusalcılık Milliyetçiliğin düşmanıdır” iddiasının da sahibiyim. Çünkü bu sözde  “ulusalcıların” , İslâm’la tâclanmış olduğu için  “Türk Milliyetçisiyim”  diyemediklerini, demediklerini, sizler gibi ben de biliyorum.  “Kızılelma” da tıpkı  “Ergenekon”  misalimde olduğu gibi tarihimizden geleceğe taşıdığımız bir ideal; başka bir ifadeyle Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin ta kendisi... İşte bundan dolayı samimiyetlerine kalpten inandığım bazı dostlarımın, kardeşlerimin ve büyüklerimin, “Kızılelma”  içinde  “kızıl kurtçuk”  hükmü bile taşıyamayacak bazı tescilli ajanlarla ve onların uzantılarıyla  “Kızılelma Koalisyonu”  gibi bir ucûbe işbirliğine soyunmalarını, çok yadırgadığımı da defalarca yazmıştım.
Dostlarım, işte durum ortada... Yargıtay Başsavcısı’nın AKPnin kapatılması isteğiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasından hemen sonra, ömürlerini Ergenekon Destanı’nı telaffuz edenlere dahi  “faşist”  iftiraları atmakla tüketmiş olan  “huysuz ihtiyarlar” bile,  “Ergenekon Çetesi’nin fikrî lideri olmak”  gibi bir suçlamayla gözaltına alınabiliyor. Ne gariptir ki ABD’nin talimatıyla, yakın tarihte hızlı Maocu, akabinde PKK işbirlikçisi olan, en sonunda  “en keskin ulusalcılıkta”  karar kılan, utanmadan en pişkin roller keserek Türk Milliyetçileri’ni  “CIA ajanlığıyla”  suçlama huyundan ve Kızıl Çin uşaklığından asla vazgeçmeyen eski tüfeğin biri, malum Ergenekon (!) operasyonunda  “çete lideri”  ithamıyla tutuklanıyor. Bakıyorsunuz bu eski tüfek  “ordu düşmanlığından tescîlli”  ama birçok emekli askerle aynı mahfillerde  “Ulusalcı”  nutuklar atıyor.

El atına binenler!..
Ve  “Türkiyeli Medya” nın köşe kapma konusunda uzmanlaşmış  “medyatörlerinin” , bu  “çok acayip operasyondan”  sızdırıp yönlendirmeler eşliğinde sundukları, her geçen gün kafaları daha da karıştırıyor. Evet tekrar ediyorum, terör örgütlerinin legal görüntülü uzantısı olmayan hiçbir siyasi partinin kapatılmasını demokrasi bakımından doğru bulmuyoruz. Kapatma davasına bu çerçevede ben de karşı çıktım. Çünkü sandıkla gelenin sandık yoluyla gönderilmesi gerektiğine ve milletimin demokrasiye en az diğer milletler kadar layık olduğuna inanıyorum. Ancak bu davayı açtığı için Yargıtay Başsavcısı’nı yerden yere vuran  “Türkiyeli Liboş Medyatörler”  ve bu gidilerin desteklediği  “Türkiyeli Teslimiyet” , sıra Ergenekon Operasyonu savcısına geldiğinde yargı bağımsızlığından dem vuruyorlar.  “Hukuk devleti” inancı da böylece “guguk devleti” zavallılığına düşmüş oluyor.
Ey aydın geçinen zübükler!.. Ey ellerine geçirdikleri her haltı kendilerine yontan nalıncı keserleri!.. Artık bırakınız bu milleti kutuplaştırmayı, ipleri germeyi!.. Bu gerginlikten sadece Türkiye’nin düşmanları olan efendileriniz kârlı çıkar, bu doğru... Ama bir deprem olursa sizin de nerede yakalanacağınız belli değildir.  “Şu eski tüfek”  misalinde olduğu gibi, biliniz ki el atına binenler çabuk inerler... Hele hele cin atına binenler tepe takla olup  giderler!..
“Benim savcım iyidir, senin savcın kötüdür”  zavallılığını, dünün yamyam toplulukları bile çoktan aştılar. Yönlendirmelerden, yargısız infazlardan uzak durunuz. Bırakınız,  “Cumhuriyet adına hareket etmeleri gereken”  savcılar iddianamelerini bir an önce ortaya koysunlar,  “Türk Milleti adına”  karar verecek mahkemeler de hükümlerini versinler. Ancak unutulmasın ki;  “Adalet gecikmez, tez verilmeli” dir... Geciken adalet de adalet değildir, zulümlere, mağduriyetlere sebep olabilir.
Ve ey yayın yasağına rağmen yargısız infazda bulunanlar!.. Unutmayın ki  “Hukuk” a  “guguk” muamelesi yaparsanız, yargıya müdahale ederseniz, bir gün bu yaptığınıza muhatap olabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları