Bir anaya bu zulüm yapılır mı?...

Bu başlık, bu yazıda anlatacaklarımın yanında çok hafif kalır!..

Ne yazık!.. Ne acı!.. Olmasın dedik ama  realite ortada. Kurunun yanında yaş yanıyor. Hem de cayır cayır...

15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından sayısının kaça ulaştığına yetişemediğimiz ihraçlar yaşanıyor. Ardından göz altılar ve tutuklamalar geliyor. Emniyet sorgulamaları sırasında işkence ve insanlık dışı uygulamalar iddiaları ayyuka çıktı. Kamudan ihraç edilenler, sorgusuz sualsiz, yargı karar vermeden suçlu olduğu ispat edilmeden  işlerinden olanlar feryat figan ediyor... Her gün onlarca mesaj alıyorum "Haksızlığa uğradık, sesimizi duyurun" diye. Onlardan bir tanesini belki okumuşsunuzdur; Cuma günü yazdığım "Azil" başlıklı yazımın altına internet sitemizin editörü koymuş. O gün, binlerce memurun işine kanun hükmünde kararname ile son verilmişti. Şöyle diyordu "Nisan" rumuzuyla yazan okurumuz;

"Ahmet bey ne denir bu günlere bilmem... Bugün cuma onlarca kişi işinden ihraç edildi.. Bunlardan biri de eşim. Gençliginden bugüne kadar MHP kimliği olan biri o yüzden bu gün hiç kimse inanamadı duyunca.. Ne savunması alındı. Ne soruldu.. Suçu arkadaş hatırına girilen bir kaç ay kalınan yasal sendika... Bizim sesimiz olun lütfen soruyorum. Kaç pkk sempatizaninin işine son verildi. Evine polis girdi. Madem bu sendika yasal değildi neden açılmasına izin verildi...."

Ve buna benzer daha niceleri. Bir haklılığın veya bir yanlışlığın dile getirilmesinde, takipçiliğinde şu/bu görüş ayrımı yapmadığımı bu sütunların okurları iyi bilir. Ve her zaman söylediğimi bir daha tekrar edeyim; kim ki bu devlete ve millete ihanet eder... Bağımsız yargı tutsun ve hak ettiği en ağır cezaya çarptırsın. Ancak!.. Hakim son kararını verene kadar da kimseyi linç etme hakkına sahip değiliz. Hele çifte standartlara göz yummak zorunda hiç değiliz.

Devletin izni ile açılmış "FETÖ"nün bir bankasına para yatırdı, havale yaptı diye... Devletin izni ile açılmış bir  "FETÖ" okuluna çocuğunu yolladı diye.. Sendikasına üye oldu diye insanları idam sehpasına oturtamayız. Bir de bunu 17/25 Aralık sonrası kriterine bağlamak hepten vicdansızlıktır. Unutmadık o günleri!.. O günün bugünkü iktidarı, o mutlu(!) günlerde "FETÖ"nün sendikasına üye olmayanlara hayatı zehir ediyordu. Liyakat sistemi o sendikalara bağlıydı. Oradan geçerli belgeyi alamayan insanlar ne okul müdürü olabiliyorlardı ne de bir kamu kurumunda işe girebiliyorlardı. Ne de kıyak bir koltuk kapabiliyorlardı. İnanmayan saraydaki kadrolara baksın!..

Kamudan yapılan ihraçlar, sorgusuz ve sualsiz gözaltı ve tutuklamalarda yapılan insanlık dışı uygulamalar faşizanlığın da ötesine geçti. Toplum hayatında yüzyıllarca unutulmayacak ve sonuçları çok zor telafi edilecek yaralar açılıyor. Benzeri haksızlıkları, zulümleri, Ergenekon, Balyoz gibi süreçlerde de haykırıyorduk yine haykırmaya devam edeceğiz.

Eyy, bu ülkeyi yönettiğini iddia edenler!.. Dalkavuklarınızın perdelemesinden kulağınıza geliyor mu?.. Masum vatandaşlar sorguluyor;

HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın,"Eğer bazı kişiler ve şirketler PKK'ya yardım yaptı diye suçlanacaksa Rizeli iş adamlarından başlayabilirler. Özellikle Doğu'da; baraj, yol ve köprü ihalesi almış AKP'li Karadenizli iş adamları... Bunlar PKK'ye ciddi yardımlarda bulunduklarını da saklamıyorlar" itirafının ne olduğunu...

Terör bölgesinde bazı üniversitelerde görev yapan belgeli  PKK'lı rektör ve kadrolarının ne olduğunu...

Devlet dairelerinde ve belediyelerde belgeli PKK yardım ve yataklık yapanların ne olduğunu...

Konuştuğum çeşitli çevrelerde ve gelen yoğun mesajlarda çok net yerleştiğini görüyorum;

"Bunun adı cadı avı"... "Bunun adı muhalif temizliği"... "Kurudan çok yaş yanacak"...

Satırlarımın bundan sonrasına, hanımefendi okurlarımızdan özür ve beni affetmesini dileyerek devam edeceğim. Çünkü bir zulmün tescil edilmesi için açık açık yazmak zorundayım. Yer; Sincan Cezaevi.

15 Temmuz alçak darbe girişiminden sonra tutuklanıp cezaevine gönderilen askerlerin yakınları için müsaade verilen ilk kapalı görüş günleri. Orta boyda, kısa siyah saçlı, beyaz tenli subay annesi. Kapalı görüş için izin verilir. Anne tam kontrol noktasından geçerken cihaz uyarı verir. Anne üstünde bir şey olmadığını söyler. Yetkililer ısrarcı olur. Üstündeki tişörtü çıkarır. Cihaz yine öter. Anne,"herhalde sütyenimin kopçasından der".. Görevliler onu da zorla çıkartır. Cihaz ötmez. Anne tüm bunlara katlanıp, giyinip görüşe gideceğini düşünürken, cihaz öttüğü için görevliler  müsaade etmez. Anne ne yapar?.. Sütyenini oraya bırakır mahremini iki eli ile sıkı sıkıya örterek oğlu ile kapalı görüşmeye gider. Çıkışta da yaşadığı bu zulmü dışarıda kendisini bekleyen diğer oğluna gözyaşları içinde anlatır. Bu  acıyı bana anlatan avukat arkadaşımla birlikte hep beraber göz yaşlarına boğulurlar.

Başka acı olaylarda var, bırakıyorum!..

Olağanüstü Hal'in 1 yıl daha uzatılabileceği Ankara kulislerinde konuşuluyor. Bu; 1 yıl daha  darbe girişimi tutuklularına açık görüş imkanı verilmeyecek demek. Şunu sormadan geçemeyeceğim; PKK'lı hükümlülere 15 günde bir verilen açık görüş uygulamasını nereye koyacağız?.. Eğer hukuk devletinden, evrensel hukuk kurallarından dem vuruyorsak, tutuklu olan binlerce insan hakkında yargının kesin karar vermediğini aklımızdan çıkaramayız!..,

Ankara'da burnumuza gelen diğer çok pis bir kokuda; AKP'ye yakın bazı işadamlarının avukat büroları oluşturarak dava alma hazırlıkları. Ve kendilerine göre(!) sanık tasnifi yapmaları!..

Yanlış uygulamalar böyle devam ederse, herhalde kurunun yanında yaşında yanmasından öte daha vahim ve kirli bir sürece gireceğiz!..

Yazarın Diğer Yazıları