Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Bir asi gelincik...

Biz sanatçılar bir başka pencereden bakarız hayata. İzlenimlerimizi estetik algılama ve duyguyla buluşturur yeni bir biçimsel, düşünsel yaratıcılık katmaya çalışırız. Hangi alanda olursa olsun sanatın çilesini çekmek gerekir. Sanat keyif yapmanıza izin vermez. Çokça emek demektir. İşte bu noktada sanat gerçek sanat olur. Sanat etki ve değerini hiç yitirmeyecek güzellikleri arar. Kimi dansın figürlerinde, kimi şiirin dörtlüklerinde, kimisi de çizginin ve renklerin büyülü dünyasında arar bu güzellikleri. Renklerin sınırını zorlayan ve yaptığı tüm resimlere kendi deyimiyle  “kalbini koyarak” çalışan tuvallerine sonsuz heyecan, sevinç ve hüznünü yansıtan çok değerli bir ressamla tanıştım. Hikmet Çetinkaya. Belki de birçok sanat dostu kendisini hemen hatırlayacak;  “Aaa... Şu gelincik ressamı Hikmet Çetinkaya değil mi?”  diyerek... Evet o. Gelinciklere farklı bir renk katan, oya misali işleyen, onların asi ve tutkulu ruhunu yücelten bir ressam.
“Resim benim için hayatımın eksik kısmı”  diyor usta.  “Tuvalsiz ve boyasız kendimi yarım hissediyorum.”  Gerçekten de atölyesine gittiğimde resmin kendisi için bir yaşam biçimi olduğuna şahit oldum. Kar ve yağmur resimleri çalışırken çizdiği bir gecekondu resminin önünde farklılık olsun diye yarattığı gelinciklerin kırmızısı çok hoşuna gider. Bir sergisini sadece gelincik üzerine çalışmaya karar verir.   “Aslına bakarsanız”  diyor usta  “Ne gelincik tarlasında koştum, ne şurubunu yaptım ne de bir anım var. Enteresan bir şekilde yollarımız kesişti. Ben kendimle buluşturdum gelincikleri. Biraz asi, dokunulmazlığı olan, kopardığınız zaman küsen... Ve şansım oldu gelincikler.” Onların sayesinde Stockholm Dünya Sanat Fuarı’na davet edilmiş. Sebebi; gelincik objesini en farklı resimleyen sanatçı olması.  “Sanatçı olmak için kimsenin yapmadığını yapmak lazım”  diyor Çetinkaya...  “Günde on iki saat resim yapıyorum.”  Sohbetimiz boyunca anlatarak ekliyor:  “Gelincik beni iki türlü etkiledi. Felsefesi ve kırmızısı. Yeşiller arasındaki kırmızısı ciddi olarak benim yüreğimde bir fitne yaratıyor. Savaş gibi, isyan gibi bir şey.”  Sanatı hep kendisi için yapmış. Sanat ne içindir? sorusuna  “Sanat benim içindir, kendim içindir”  diyerek, sanatın tüm çilesini cesurca göğüslüyor. Tabii bu cevabın bedeli onu bayağı uğraştırmış. Ama iyi ki de böyle düşünmüş. Bugün böyle düşünen değerli sanatçılar sayesinde gerçek sanat yaşıyor. İlk kişisel sergisini 94 yılında açıyor Çetinkaya. Mezuniyeti 82 yılı... Yani tam on iki yıl kendine tekrar öğrencilik zamanı tanıyor. Asla pes etmeyen, çiçeklerini toprağa elleriyle ekip büyümelerini bekleyen, her gün sulayan bir bahçıvan gibi... Şimdi ise en güzel gelincikleri yetiştiriyor. 59 kişisel sergi açmış ünlü ressam. Geçen ay Ankara Nurol Sanat Galerisi’ndeydi. Şu anda da Kocaeli’nde. Nisan ayında ise Nişantaşı City’s Toprak Sanat Galerisi’nde İstanbullu sanatseverlerle buluşacak. 4 Haziran’da Bulgaristan’da, 1 Temmuz’da 23 ülkenin katıldığı, Türkiye’nin de içinde olduğu bir workshop ile Plovdiv kentine gidecek. Ardından Tüyap Sanat Fuarı.
Usta  “Benim için gelincik yüreğinde birçok öykü barındırıyor”  diyerek ilk gelincik resimlerinin üç bin yıl önce eski Mısır lahitlerinde bulunduğunu ve Homer’in ölen sanatçıları gelinciklere benzettiğini söyleyerek devam ediyor:  “Sizinle ve okurlarınızla mutlaka paylaşmalıyım. Türkiye’de en güzel gelinciklerin olduğu yer Çanakkale’ymiş. Orda çok büyük, iri ve gür gelincikler çıkarmış. Çünkü bu ülkenin Kurtuluş Savaşı için en çok kan Çanakkale’de dökülmüş” diyor. “Kırmızı gelincikler orada ölen vatan evlatlarının görüntüsü, Mehmetçik’in resmi gibi. Kanlarıyla suladıkları vatan toprağında her gün yeniden açıyorlar.”

Yazarın Diğer Yazıları