Bir devrin sonu

Hani bir atasözümüz var ya “Her yokuşun bir inişi var” diye. Bu sözü ne zaman duysam aklıma hep köydeki çocukluk yıllarım gelir. Bundan yıllar öncesiydi henüz tarımda teknoloji bugünkü gibi gelişmemişti. Her ihtiyacımızı atalardan gördüğümüz ilkel usullerle yürütürdük. Yine de mutlu ve mesuttuk.
Şimdi ise teknoloji gelişti gelişmesine ama o teknoloji ürününü kullanan da insan unsuru değil mi? Kullanılan aracın eksik ve aksaklıkları giderilmeden, hele de bir acemi sürücü ile yola çıkarsanız işte o zaman vay halinize. O acemi bir de inişlerde fren yerine gaza yüklenirse, sonuçta bir çukuru doldurup onlarca canı ve malı zayi etmez misiniz?
Demek ki yönetimdeki kişi bilgili, yönettiğini tanıyan olmak mecburiyetindedir. Bir araç için bunlar gerekirken ülkeyi yönetenler için daha çok vasfa ihtiyaç olduğu ise yadsınamaz bir gerçektir. Sakın neden diye sormayın, çünkü devireceği ülke, zarar gören ise millettir.
Beceriksiz ve basiretsiz yöneticiler sebebiyledir ki, tarih yok olmuş devletler ve adları unutulmuş milletler mezarlığına dönmüştür. Cumhuriyetle idare edilen ülkelerde ise dün kapılarında yatılıp, medyada mersiyeler dizilen liderlerin ve partilerinin bazılarının bugün adları dahi duyulmadığı gibi hatırlatıldığında ise arkalarından yazılmadık yazı ve söylenmedik söz bırakılmamaktadır.
Ya günümüz siyasetine ne dersiniz. Yapılan yanlışlardan dolayı, tam da siyaset ve siyasetçiye güvenin bittiği bir noktada yeni söylemlerle ortaya çıkan bir parti bugün iktidara oturmuştur. Ey halkımız biz değiştik, hatta üzerimizdeki eski gömleği bile çıkarıp attık. Baktık gördük ki yapacaklarımız ve söylemlerimizde yanılmışız, sizden özür diliyoruz dediler. İşte o özürler ki, saf ve halisane duygularla yetişmiş olan Türk milletinin duygularını okşadığı içindir ki buyurun iktidar sizindir demiştir. 
İktidar oyununa devam ederek ilk dönemlerde acemiyiz, bize zaman tanıyın. Bakın birileri size hizmetimizi engelliyor. Hatta size hizmet ettirmemek için bizi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Ne olur şu devleti tanımamıza fırsat verin, verin ki bakın sizler için neler yapacağız sözleri ile birlikte duygu ve inançlara da hitap ederek tekrar tekrar iktidarlarının devamını sağlayarak kağnıyı devirmedikleri mesajını verdiler.
Son dönemleri olan bu dönemde ise ustalaştık bakın neler olacak diye çıkılan yolda halkı etnik gruplara ayırarak halkın birbiriyle uğraşmalarını sağladılar. Bölgemizde lider ülkeyiz, komşularla sıfır politika izliyoruz ve Arap baharını yaşıyoruz diyerek İran’ın tehdidiyle, Suriye’nin savaş kışkırtıcılığıyla, Ermenistan’ın sözde soykırım ve toprak talepleriyle karşı karşıya geldik. Halkın yardımıyla çıkılan yokuşların inişleri bir türlü inilemiyor, her gün devrilen araçların sayısı dahi bilinemiyor. Halk ise kendi geleceğinin derdine düştüğünden yaşadığı şoktan kurtulmaya çalışıyor.
Acemiyken “Postal öpücüler” dediklerimizi, bu gün kırmızı halılarla karşılayıp siz bilirsiniz ya medet derken, onlar da burada yiyip içip ülkelerine döndüklerinde küfretmeye devam ediyorlardı. Ustalık döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisine giren ustalığı öğrenmiş milletvekillerinden bazıları, Kıbrıs’ı işgal ettik derken, bazıları ise Atatürk’ten ve Cumhuriyetten hesap sorma adına geçmişi kurcalayarak halkı ayrıştırmaya çalışıyor, Başbakan ise özür diliyordu.
Ülke, askerin susturulup polis devleti haline getirilirken, bütün devlet kurumlarında kadrolaşma tamamlanıyor. Böylece yapılanlar onaylattırılarak, Deniz Feneri adına yapılan hırsızlıkların sorumluları ile domuz bağı ile adam öldürenler salınıp yumurta atanlar tutuklanıyor.
Devletin insanların dinini ve diyanetini öğrenmesi için kurduğu imam hatip ve ilahiyatlarda okuyanların haklarını koruduklarını söyleyerek ustalık kazananlar, bu gün onları ellerinin tersiyle bir kenara iterek, yasal olmayan medreselerin yetiştirdiği Kuran dahi okumasını bilmeyen “Melleleri” imam olarak atayarak İslamiyet’in yara alması ve insanların cahil kalmasında bile bir beis görmüyorlar.
Şike yasasının arkasına sığınılıp devletin üst makamları arasındaki restleşmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıtılarak vekiller ayrıştırılıyor. Muhalefet ise düzenin bozulacağı korkusuyla iktidarda oluşacak bir kaos ülkeye zarar verir diyerek iktidara bende yanınızdayım diyor.
Görülen ise kaptanın acemiliğini ya atamadığı veya böyle yapması gerektiği için, çıktığı yokuştan aşağı inerken kağnıyı özellikle devirdiğidir. Devrilen kağnılarla birlikte her gün yalnızlığa itildiğimiz, can ve mal kaybımızın dayanılmaz boyutlara geldiğidir. Gönül hep şunu isterdi ki o kağnı devrileceği yerde sürücünün geldiği yöntemle değiştirilerek aşağıya sağ salim indirilsin.  Ne diyelim inşallah bir daha ne inişte ne de düz ovada şaşıranla karşılaşmayız. Bir dönemin sonunda biz de dersimizi almış oluruz.

Yazarın Diğer Yazıları