Bir günün ardından

24 Kasım Öğretmenler Günü her yıl olduğu gibi bu yıl da klasik bir kutlamaya sahne oldu. Atılan hamasi nutuklara ve çözülmeyen problemlere devam edildi. Adet yerine getirilsin ve iyi günlerde olunsundan başka bir şey değildi.
İllerden öğretmenler getirtildi. Makamlar gezdirilip yemekler yedirtilerek sizler aslanlarsınız, unutmayınız ki her şey para değildir denildi. Görelim sizleri, peygamber mesleğinin erbapları. Sizler o kadar değerlisiniz ki bakın büyük önder bile size verdiği değerden olacak ki başöğretmenliğinizi kabul etmiştir.
Bugünü sadece idarecilerimiz mi böyle kutlamıştır? Elbette hayır. Onlara her konuda yol gösteren değerli medyamız da eşlik etmiştir. Gazete sayfalarını çevirince veya televizyon kanallarını açtıkça kendimizle ilgili neler neler öğrendik. Eşini şehit veren bir öğretmenin o günleri anlatırken valiyi nasıl ağlattığı. Görmeyen bir öğretmenin meslek aşkını, okulu tamir eden öğretmenleri ve nicelerini bulup konuşturdular veya gazetelerinde haber yaptılar.
Hani bir hikâye var. Hep anlatıladurulur ya. İki kişi kavga eder. Kavga edenlerden biri diğerini şikâyet için arzuhalciye gidip olayı anlatarak kendisine bir şikâyet dilekçesi yazmasını ister. Arzuhalci yazar ve döner dilekçe sahibine  “Hemşerim dilekçeni yazdım hele bir yol okuyayım da eksiği fazlası varsa düzeltelim” der. Arzuhalci başlar yazdığı dilekçeyi okumaya, bir de ne görsün, dilekçe sahibi iki gözü iki çeşme ağlıyor. Arzuhalci şaşkın bir şekilde sorar; “Hayırdır, niçin ağlıyorsunuz”. Şikayetçi;  “Beyim ben ağlamayım da kim ağlasın. Meğer bana neler etmişler de haberim yok muş” der.
Biz bizi biliyoruz da, bizi bilmeyenler bize neler yapıyorlar Türk halkı bunu biliyor mu? Hiç bilseler, bir parçaları olan bizleri bilmek istemeyenlere yem ederler mi? Elbette sahip
çıkarlardı.
Çocuklarını yarınlara hazırlayan bu cefakâr insanların hayatta kalma, kendi çocuklarına karşı olan görevlerini yerine getirme adına kredi borcuyla yaşadığını, borcunu ödeyemeyenlerin intihar ettiğini, inşaatlarda işçilik yaptığını, kiminin ise düşüp öldüğünü, öğrencisi tarafından darp edilen ve veli tarafından dövülen öğretmenler olduğu biliniyor mu?
Hiçbir meslekte olmadığı halde öğretmenliği kadrolu, sözleşmeli, usta öğretici ve geçici diye sınıflara ayırarak eğitime de tüccar zihniyetiyle bakıldığı unutuldu mu?
Çocukların öğretmen, öğretmenlerin de atama beklediğini. Yandaş olmayanların makamlara getirilmediğini, dahası belli bahaneler oluşturularak sürgün edildiklerini duymuş
muydunuz?
Her yıl yeniden bir sisteme bağlanan sınavlarla ve değiştirilen yönetmeliklerle öğretmenlere uyum sorunu yaşatıldığını, niçin söylemezler. Medyamız bunları niçin dile getirmezler, birileri nedenlerini bilir mi?
Atatürk başöğretmenliğimizi kabul ederken, savaşın ortasında maarif kongresini toplamış. Öğretmene verdiği ücretle insan gibi yaşamasını sağlamıştır.
Ya bugünküler. Halinize şükredin bunu da bulamayanlar var diyerek alay edip, kamuoyuna karşı bizleri sizler şekillendirdiniz, ellerinizden öperiz, sözleriyle kandırdıklarını sanmaktalar.
Evet, sizleri öğretmenler şekillendirdi. Sadece sizleri değil, tüm halkımızı öğretmenler şekillendirmiştir. Bu şekil vermede bazı hamurların içeriğinden olsa gerek ki şekiller bozulmuştur. Öyle olmasa idi yalancısı, dolandırıcısı sahtekârı çıkar mıydı?
Atam sen rahat uyu. Türk öğretmeni mesleğiyle de yaptıklarıyla da gurur duyuyor. Aç bırakılıp mağdur da edilebiliriz. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu ülke kurulurken de aç kalmış mağdur edilmiştik. Dahası en sevdiğimiz canlarımızdan da olmuştuk. Ama yılmadık mücadelemiz devam etti. Sonunda kazandık.
Bunun içindir ki geçen 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde havanda su dövülse de umutluyuz. Utanmıyoruz. Bize bunu reva görenler utansın. Olanları biliyoruz. Hiç mi ama hiç unutmayacağız.
Evet sizleri

Yazarın Diğer Yazıları