Bir intihar daha...

PKK bildirisini imzaladığı için üniversiteden atılan araştırma görevlisi Mehmet Fatih Traş hayatına son vermiş.

"PKK bildirisi" diyorum... Birçok defa neden "PKK bildirisi" dediğimi burada açıkladım. Muhtevası Kandil'in dilidir, İmralı'nın dilidir. Onun için "PKK bildirisi" diye yazdım. Çok insan da böyle değerlendirmiştir. Bildiriden örnek cümleleri de bu köşede gösterdim. PKK-severlerin "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi" dedikleri o menfur metne kolayca ulaşırsınız.

Türkiye ölüm kalım savaşı verirken, birileri çıkıp ülke bütünlüğüne, millî birliğimize kastedenleri destekleyen bildiri yayınlayamaz!

Recep Tayyip Erdoğan bu bildiriyi yayınlayanlara karşı söylemediğini bırakmadı. "Reis ne kadar saydırsa azdır." diyenler kahir ekseriyettir. Bunu bilesiniz.

Mehmet Fatih Traş, işine son verildikten sonra, kapı kapı dolaşmış iş aramış. Bütün kapılar yüzüne kapanmış.

Başından beri kabullenemediğim vaziyet budur.

1933 Üniversite Reformu'nda üniversiteden attılar. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden sonra üniversiteden attılar. Büyük acılar yaşandı. Aç kalmaları bir tarafa, insanların gururuyla oynandı; aşağılandılar.

Hak Teâlâ ne buyuruyor? İsrâ suresi 70. âyet:

"Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık."

(Elbette bu âyeti Tîn suresiyle birlikte okumak lâzım. "Ahsen-i takvîm" ve "esfel-i sâfilîn" orada.)

İnsanların keremiyle, şerefiyle oynanabilir mi? En güzel şekilde yaratılmış insanın "güzel amel işlemelerine" fırsat verilemez miydi? "Esfel-i sâfilîn" hangi şartlarda mümkün? Hiç aklınıza getirdiniz mi?

Demem o ki: Siz mahkeme misiniz? Nasıl "Attım gitti!" diyebiliyorsunuz!

PKK destekçilerinin cezasız kalmamaları gerektiğini defalarca yazan biziz. Ama insanın kolundan tutup sokağa atılacağını, aç bırakılacağını hiç düşünmedik.

PKK'nın kurucusuna, ölüm makinelerine emir verene koskoca bir ada tahsis ettin. Her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz. "Televizyonum yok." dedi, ekran gönderdiniz. "Arkadaşım yok." dedi, mahkûmlar gönderdiniz. Öyle an geldi ki, "Hadi görüşelim." dedi, ayağına gittiniz. "Âkil adamlar teşekkül ettirin." dedi, "Başkanlığı getirin." dedi, hepsini uygulamaya soktunuz. Bırakın her şeyi, adamın dikte ettiği İkinci Sevr Projesi'ni Dolmabahçe'de, madde madde okuttunuz be!

Pensilvanya'daki meczubu hiç saymıyorum. Neredeyse "devlet"e ortak ettiniz. Şimdi selâm vereni bile kürüyüp atıyorsunuz.

İnsanlar intihara sürükleniyor. Bu vebali nasıl taşıyacaksınız!

 "Kanun benim!" diyemezsiniz.  Delillerinizi bir bir sıralayın, çıkarın mahkemeye, cezaları ne ise alsınlar.

Öfkenize yeniliyorsunuz. Allah'ın buyruğundan çok çok uzaktasınız:

"O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever." (Âl-i İmrân, 3/134).

Yazarın Diğer Yazıları