Bir küçük mola meselesi...

Boşuna "Hayatımın en zor yazısı", "Nereden başlayacağımı bilemiyorum" diye kıvranmıyormuş onca meslektaşımız veda yazısında...

Ki hoş, onlarınki aslen "elveda", haklılar bir yerde kıvranmakta; altı üstü bir süreliğine "veda" edecek olan bana ne oluyorsa!..

"Buraya kadar" demiyorum ki, "yeniden görüşmek üzere" diye bitecek bu yazı sonunda;

Mola...

***

Ama işte...

Yıllık izin, bayram tatili, kaza, hastalık, düğün -şaka değil kaç gelin düğününden bir gün sonra bilgisayarına sarılıp yazmaya başlamıştır ki- cenaze; hiçbirinde mola almamış, yazı günü haftada 7'den 6'ya düştüğü gün -ki bu bile ülke ortalamasının üzerinde- kendine etmediği eziyeti bırakmamış bir yazmak bağımlısı için öyle büyük bir travma ki vermek zorunda olduğum bu "ara"...

Gidip de dönmemek, dönüp de bulmamak, eh bir de artık hiçbirimize "olağan şartları" referans alıp plan yapma, taahhütte bulunma konforu tanımayan OHAL var ya;

Helalleşmek istedim gitmeden önce sizlerle...

***

YENİÇAĞ'a başladığımda -ki YENİÇAĞ yoktu ortada, haftalık yayımlanan Kurultay vardı daha- üniversite birinci sınıfa yeni başlamış bir çocuktum.

"Bizim çocuklar"ın çoğu gibi, yıllar, yollarca önümdeydi ideallerim, hasretim; onlara hiç yetişemedim;  ki yetişememeliydim! Olması gereken buydu, ben yaklaştığımı sandıkça uzaklaşmalıydılar ki "yüksek"likleri, "büyüklük"leri, "sihir"lerine el de, yel de değmesin...

Sözcüklerim de ideallerim gibiyse demek ki o günlerde, kimse benim ben olduğuma inanmıştı; orta yaşlı, tayyörlü, "bir bilen" kadın arıyordu gelenler ziyaretimize...

Yıllar geçti;

Tayyör dışında aranan bütün şartları yerine getirdim;

Mezun oldum, mastır yaptım, evlendim... Binlerce yazı, onlarca yazı dizisi, sayısız yurt gezisi, röportaj, kitaplar...

Büyüdüm!

Ve fakat, inançlarımı büyütmeyi beceremedim;

Kimini çaldılar; hunhardılar. Kimi de, ben düştükçe, farkına bile varamadan benimle birlikte düştü belki de; hanidir bulamıyorum!

Velhasıl...

Gözümü açıp kapayıncaya kadar bir solukta yazdığım o kanatlı atları andıran yazılar yerini arpacı kumrularına bıraktı;

Büyüdüm ya... Pek bir "düşünceli" oldum; önünü-ardını düşünür oldum. "Hesap mı" derseniz, yok onu hiç yapmadım ama gereğinden fazla düşünmek de zarar yazıya, hiç anlamadan "otokontrol" denen o bataklığa savruluverir insan maazallah... Çığlıklarının sesi kısılır; fısıltıya döner satır araların!

***

Uzatmayayım;

Beni biraz daha büyütecek, dilimi belki bugüne kadar hiç olmadığı kadar lezzetlendirecek, gözümdeki kimi perdeleri kaldırıp, kimi lüzumsuzlukları da görmezden gelmemi sağlayacak olgunluğa ulaştıracak yeni bir tecrübeyi edinebilmek uğruna, buraları bir müddet size emanet etmek durumundayım;

Sahip çıkın!

***

Bilin isterim;

Bir gün bile bu köşeye haram değdirmedim!

Galip Erdem'in şahane özetlediği gibi; -memleket hali- inandığım her şeyi yazamamış olabilirim ama inanmadığım hiçbir şeyi de yazmadım!

İnanmadığım halde inanıyormuş gibi yapmadım. Güvenmediğim halde güveniyormuş gibi yapmadım. Beğenmediğim halde beğeniyormuş gibi yapmadım;

Sizi hiç kandırmadım.

Ben neye kandıysam, neye ikna olduysam o kadarını aktardım.

En büyük gururum;

Adaletten hiç sapmadım.

Aynı anda bir meselenin bütün taraflarınca sevilmemeyi becerecek derecede adil oldum; bu en büyük gururum.

Bir tek gün bile vicdanıma kulak tıkamadım, bir tek gün "insafsız" davranmadım; bu en büyük huzurum.

"Mahallem"den dolayı amiyane tabirle "damgalı eşek" olarak başladığım için bu mesleğe, bu çoğunuza inandırıcı gelmeyecektir belki ama;

Hiç "tarafgir" davranmadım, "tribünler"den yazmadım, "amigoluk" yapmadım...

O kadar ki, en çok, en çok tarafında olduklarımca anlaşılamadım!

"Gazeteciliğin" en kara sevdalara bile koyduğu bir "nesnellik", "eleştirellik" freni vardı çünkü; freni boşalmış kamyon gibi yazamazdı sırtında yumurta küfesi gibi bir "kamu yararı" taşımak durumunda olan gazeteci...

Ben de, okurlarımızın emanet ettiği bir tek yumurtayı bile kırmamaya çalıştım.

Anlamadılar.

Varsın anlamasınlar...

Bugün değilse yüz yıl sonra, değilse bin yıl sonra, biz bugün nasıl Bilge Kağan'ın abidevi hitabını okuyup okuyup onu "işitmeyen"lere ah ediyorsak, elbet bizi de anlayacak ve gelecekten düne "ah"lar yollayacak birileri çıkar!

***

Helalleşme diye başladım, dertleşmeye döndü uzatmayayım;

Bir müddet -kısa bir müddet- buralarda olmayacağım...

Ve sözüm olsun; bir tek arpacı kumrusu getirmeyeceğim beraberimde döndüğüm gün; kanatlı atlar gibi uçacak yine yazılarım...

O güne kadar hoşça kalın...

Yazarın Diğer Yazıları