Bir yılan öyküsü daha

Yetenek Sizsiniz'in yıldızlaştırdığı illüzyonist Aref Ghafouri'nin başına gelenleri biliyorsunuz. Gösterilerinde kullandığı Kobra cinsi yılan onu soktu. Bereket süratle müdahale edip ısırılan yeri "boğarak" zehrin tamamının vücuda yayılmasını önledi. Buna rağmen Aref'in yürüyememe riski devam ediyor.

Bilindiği gibi pek çok zehirli hayvanın panzehiri ülkemizde yok. Bu yüzden illüzyonist genç, ambulans uçakla Kahire'ye nakledildi. Tedavisine yani "yılan serumu" uygulanmasına başlandı. İlk açıklamalara göre bu serumdan 24 tane kullanılacak. Dileriz umulan etki görülür ve iyileşir. Yani ayaklarını hissetmeme arazı ortadan kalkar.

Benzeşen olay

ABD yıllarımdaydı. İstanbul Üniversitesi'nde asistan olan Osman Akın'la yollarımız kesişti. Şimdilerde hukuk profesörü olan Osman'la Dünya gazetesinde çalışırken tanışmıştık. Patron Bediî Faik, amcasıydı. Babası İlhan Akın da hukuk doçenti idi. İlhan Hoca, daha sonraları profesör olacak ve Hukuk Fakültesi Dekanlığı da yapacaktı. İlhan Bey o dönem, Dünya'nın baş yazılarını yazıyordu. Onunla ilginç bir iş birliğimiz oluşmuştu. TRT, programlı televizyon yayınlarına başlayınca eleştiri köşesini devreye soktuk.

İşin komik yanı sadece ilk yazıyı yazdı ve alanı bana terk etti. Bu görevi yedek subaylık için askere gidene kadar bir hayli uzun süreli yaptım. Köşemin adını "Ekran Eleştirisi" koymuştuk. Şu andaki Ekran Polisi onun dönüşmüş halidir. Yıllar yılı bu logo ile karşınızdayım. Bakalım daha ne kadar devam edecek. İşte onu bilemiyorum. Allah güç kuvvet verdiği sürece sürdürmeye çalışacağım.

Hoş bir rastlantı

Osman Akın, yeğeni Faik Akın -Bediî Bey'in oğlu- gibi spora meraklı idi. Washington DC'de karşılaşmamız için sadece rastlantı diyebilirim.

ABD'nin başkenti kalabalık bir kent değil. Resmi daireler açıkken ancak 1 milyon civarında nüfusu var. Hafta sonları ise 800-900 bin kişiyi barındırıyor. Dünya Bankası, CIA gibi pek çok önemli kuruluşun merkezi orada. Tabii Beyaz Saray da. Pek çok müze ve sanat merkezine de ev sahipliği yapıyor. Osman Akın şehirde benden eskiydi. Bir gün geldi ve "Hadi sana Washington hayvanat bahçesini gezdireyim" dedi. Sonra bilgilendirmede bulundu; "Dünyanın yüzölçümü ve hayvan çeşitliliği açısından en önemlilerindendir".

Gittik. Benim merakım Türkiye kökenli hangi hayvanların bulunduğu idi. Uğradığımız her bölümde önce tabelalara bakıyordum. Deve, kurt ve çakalların bulunduğu yerlerde "Türkiye'de de yaşarlar" yazılarını yakaladıkça sevindiğimi ifade etmeliyim.

En torpillisi

İçlerinde en geniş alanı Amerika'nın sembolü olan "Kel Kartallar"a ayırmışlardı. Abartmadan söyleyeyim, Beşiktaş'ın Vodafone Park'ından daha büyük bir alandı. Hayvanlar rahatlıkla kanat çırpıyorlardı. Anlayın ayrıcalığı.

Güneşlenme günü

Havanın güneşli oluşu, sürpriz bir gelişmeyi sağlamıştı. Tüm sürüngenler, havalandırılmaya çıkarılmışlardı. Yeryüzünde yaşayan her türlü yılan özel kafeslerine konulup, dışarı alınmışlardı. Bu şeyler için "tahtadan kafes" demek mümkün. Bunların içinde bir sokuşta koca bir atı öldürecekler vardı. Yılanın adı bile insana soğuk geliyor. Bu yüzden yüzlerce kafesi uzaktan izlemekle yetindik.

Hayvanat bahçesini hakkını vererek dolaşmaya kalksak, ziyaretimiz bir hafta sürerdi. Hızlandık ve hava kararmadan çıktık.

Kayboluş

Ertesi sabah televizyon haberlerini tararken, dikkatimi bir olay çekti. Bir gün önce gittiğimiz hayvanat bahçesinden yılan çalınmıştı. Tahta kafesiyle birlikte götürmüşlerdi. Şehirde kıyamet koptu. Devamlı olarak ne kadar zehirli olduğu vurgulanmaya başlandı. "Kim aldıysa, sakın elini sürmesin" ikazları yapılıyordu.

Aradan bir tam gün daha geçti ve asıl bomba patladı. Yılanı pardösüsünün altına saklayıp çalan 12-13 yaşlarında bir Zenci'ydi. Korkulan da olmuştu; Yılan çocuğu ısırmıştı. Ortalık birbirine girdi. Sürüngenin Zaire kökenli olduğu ve panzehirinin sadece bu ülkede bulunduğu açıklandı.

Asıl yarış bundan sonra başladı. Derhal planlama yapıldı. Zaire'ye, Afrika'daki ABD üslerinden bir askeri uçak yollandı. Panzehir alındı. Paris'te bir başkasına devredildi. Bu süpersonik bir ağır bombardıman tipiydi. Dallas Havaalanı'nda özel helikopter bekletildi. Panzehir çocuğun yattığı hastaneye ulaştığında geç kalınmıştı. Küçük Zenci'nin 10 dakika önce öldüğü bildirildi. Bütün Amerikalılarla birlikte biz Türkler de yasa iştirak ettik.

Bu acı sonla biten öyküden sonra, Aref'e geçmiş olsun dileklerimi yollamayı unutmuyorum...

...

GÜNÜN SÖZÜ

Su içene yılan bile dokunmaz. Ata sözü

Yazarın Diğer Yazıları