Biraz da şaşırtmak lâzım…

Aslında incelenmesi gereken olay Cumhurbaşkanı'nın "Atatürk'e Atatürk" demesi değil, onun bu söylemine şaşırılması.

Üzerinde düşünülmesi gereken şey ülkeyi yöneten siyasi partinin ülkenin kurucusunun ölüm yıldönümü için otobüs seferi düzenlenmesi de değil, düzenlenmesine şaşırılması.

Tabii ki şaşıranlar da düşünecek ama asıl şaşırtanların düşünmesi gereken epey bir husus var…

Evet, Türkiye şaşkınlıklarla dolu bir on küsür yıl geçirdi. Pek çok şeye şaşırdık, üzüldük ve kamplaştık. Birbirimizin kutsallarına saygı göstermedik, ülkeyi var eden değerleri tahrip etmeyi siyaset edindik…

Ülkeyi var eden değerlere karşı bu tahrip alışkanlığının, kırıcı, sert dilin birden bire ortadan kalkmasına şaşırdı ülke aslında…

Siyaset çokça rakibinin beklemediği hamleyi yaparak rakibi şaşırtma mesleğidir; pozitif manada kendinden beklenmeyeni yapma sanatı.

Belki şaşırıyoruz ve belki de şüpheleniyoruz lâkin davranışın güzelliğine vurgu yapıp bizi şaşırtanları cesaretlendirmemiz lâzım.

Belki de sükûn ikliminin güzel bir şey olduğunu unutanlara, bunu hatırlatmanın yolu bu…

Ayırmadan, milli değerleri ve Atatürk'ü geç de olsa keşfedenleri cesaretlendirelim, takdir edelim. Bir an "gizli ajanda" muhabbetini bir kenara bırakalım.

Böyle devam etmesini arzu edelim, geçmişin kavgaları ile hem ömrümüzü hem de ülkemizi tüketmeyelim.

***

"Rica" değil talimat

ve yasal düzenleme

"Şehirlerimiz gecekonduların, zevksiz binaların istilasına uğradı… Valilerimizden, belediye başkanlarımızdan rica ediyorum, lütfen, dikey yapılaşmaya müsaade etmeyin."

Hayır, bu açıklama muhalefet partisinden veya Mimarlar odasından gelmedi. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından dile getirildi.

Bu tespitin altına imzamızı atıyoruz.

Tıpkı Atatürk meselesinde olduğu gibi şehircilik meselesinde de sayın Cumhurbaşkanı'nda bir takım değişiklikler görüyoruz. Şehircilik anlayışında, biraz uzun da sürse, henüz "teorik" bazda da olsa düne göre doğru bir çizgiye gelindiğini görüyoruz.

Cumhurbaşkanı bir süredir "yatay mimari" hususundaki hassasiyetini kamuoyu ile paylaşıyor. Bu açıklamaları anlamlı kılacak şey, konuyla ilgili kanuni düzenlemelerin yapılması, belediyeler için rant kapısı olan "emsal" meselelerine bir standart getirilmesi ve ulusal ölçekte bir şehircilik anlayışının oluşturulmasıdır. 

Bu konuda yapılacak olanları Vali ve Belediye Başkanlarına salon toplantılarında yapılan "rica"lara bağlarsak sonuç çıkmaz. Bu konu Belediye Başkanlarının keyfiyetine kalırsa, bütün bu iddialar salon konuşması olarak kayda geçer, o kadar.

Neticede şehirleri mahveden uygulamalara göz yuman bir belediyecilik zihniyeti ile yönetiliyoruz. Ankara, İstanbul ve Bursa'nın hâli ortada…

Şehirleri gökdelenlerin gölgesi ile karartan belediyelerin kahir ekseriyetinin Cumhurbaşkanı'nın partisinden olduğunu hatırlatarak bu işin "rica" ile değil "talimat" ve tabii ki Anayasal bir düzende "yasal düzenlemelerle" halledilmesi gerektiğinin altını çizelim.

**

Tam da Türkiye'de iyi şeyler oluyor derken geldi bu açıklama: "Onlar yıktı biz ise inşa ediyoruz. O yıkan zihniyet malum CHP zihniyetiydi. Onlar bu güzelim eserleri yeri geldi ahır olarak kullandılar yıktılar. Biz ise o eserleri yeniden inşaa ediyoruz. Onlar bıraktılar da bu CHP zihniyeti doğru mu yaptı? Bunun hesabını sormayacak mısın ey gençlik?"

İçimizi ısıtan şaşırmışlıklarımız arasına sokuşturulan şu açıklamalar oldu mu şimdi? Yaptıklarınızı ön plana çıkartmak için seksen yıl önce olanları abartarak göze sokmanın adı siyaset değil. Eğer birileri buna siyaset diyorsa bu iyi bir siyaset tarzı değil.

Şimdi birileri kalkıp, öyle seksen sene önceye gitmeden on yıl önceye gidip "Ey gençlik!.. Şu Sultanahmet'in arkasına hançer gibi saplanan 16:9 gökdelenlerine izin veren malum AKP zihniyetiydi, bunun hesabını sormayacak mısın?" dese ne cevap vereceksiniz?

Haydi "iyi" bir şey yapalım. Daha huzurlu bir ülke için öncelikle siyaset dilimizi yumuşatalım, birbirimizi yargılayacağımıza anlamaya çalışalım.

Bakalım becerebilecek miyiz?

Yazarın Diğer Yazıları