Birey olmak zor zanaat arkadaş!..

Arkadaşlarımla buluşmak üzere tercih ettiğim restorana ulaşıyorum. Camdan içerisini görüyorum. Sanırım ilk ben gelmişim arkadaşlarımdan... Garsondan sade bir Türk kahvesi rica etmeye kalmadan yüksek sesle tartışan yan masadaki ikili dikkatimi çekiyor. Sanırım evlilik konusu gündemde, tartışma var...

40-45 yaşlarında kel,  göbekli, düzgün giyimli beyefendi deri ceketini çıkartıyor sıcaktan ya da konu iç açıcı değil stres yapıyor. Düzgün Türkçe konuşsa da azıcık şivesi kaçıyor anlatırken:

Maalesef bu tabuları aşamadık. Aynı şeyleri söylüyor ailem. Bizde en son kadınlar karar veriyor. Hele gelin alacaksan erkek evine gelecektir. Başka yerde ev açmıyorlar..

Bir yandan, İşte böyle... diyerek gülüyor, bir yandan da bişeyler atıştırıyor..  Karşındaki çok zarif kumral uzun saçlı takım kıyafetli zarafeti üstünde olan hanımefendi sakin sakin dinliyor. Bir anda sesi yükseliyor: Anlamadım bir daha anlatır mısın diyor...

Beyefendi. anlatıyor:

Ailemle konuştum. Gizli gelecektim. İstanbul'a ancak babam benimle pek evlilik konuşmasa da o an senden haberdar oldukları için Ne yaptınız? diye sordu.

Babama; Gelin hanım sizin memlekette yapamam ailem, işim, doğduğum  büyüdüğüm şehir burası.. İstanbul'da yaşamadığın için yıllardır anlamıyorsun. İstanbul olursa evliliğe hazırım diyor dedim...

Bu arada bol köpüklü kahvem geldi... Yudumlarken telefonum çalıyor. Bu sefer  telefon arkadaşlarımdan, trafiğe takılmışlar merak etme geliyoruz. diyorlar...

Masadakiler dalmış gidiyor. Garsonların da ilgisini çekmiş ki... Kahve servisi sonrasında olmaz bu iş diye arkadaşına yan masadakileri işaret edip konuşuyorlar. Gözler o masada..

Babası; Bu nasıl bir iş ya.. Gelsin görsün bizi.. Buraları sever o da burada yaşar deyince yaşadıklarını beyefendi aktarmaya şöyle devam ediyor:

-Senin İstanbul'dan ev istediğini sıkıldığında kendi evimize geçeriz diye cevap veremedim. Çünkü bizim kültürde işadamı da olsan anne ve babanın sözü geçiyor. Kırmak istemiyorum. Aslında ben de çok sıkılıyorum. Doğu'da yapamazsın biliyorum. İstanbul'u ben de çok seviyorum. İş değişikliği yapmayı da düşünüyorum. Teraziye koyduğumda oradaki bağ bahçe, çiftlik, kontrolü takibini yapıyorum. Herkes beni tanıyor. Düzenimi de bozmak istemiyorum. Kafam çok karışık bir tarafta seni de düşünüyorum. Biliyorum sıkılırsın. Sanki seni düşünmediğimi zannediyorsun. Ev alırım sorun değil almasına ancak  ticaret yaptığımız için elimde para yok babamgillerden istesem para verirler. Ev alırlar da ben istemem . Zaten alırlarsa evi annemin üstüne yaparız parayı onlar verdiği için..

Nasıl yani?.. diye hanımefendi soruyor...

-Ev annemlerin olur para onlardan olduğu için tapuyu annemin üzerine yaparız. Annemin İstanbul'da da evi olur...

Hanımefendi şaşkın şaşkın dinliyor.

Beyefendi, Kırılmanı üzülmeni istemiyorum. Para onların..

Hanımefendi, Ne yapalım peki diyor..

Beyefendi, "Gel seni de götüreyim. İstanbul'da  ev açamam izin çıkmadı.  Gel gör Bir bak orda evimiz var konforlu , güzel yaşarız.  Haberlerdeki gibi değil.." ısrarına

Hanımefendi de, "Biz neyi tartışıyoruz. Siz ailecek karınızı vermişsiniz.  Peki  ben zaten hazırlıklı geldim . Ya tamam bitsin. Ya da adını tam koymak için.." karşılığını veriyor.. Diyalog kızışıyor:

-Sesinde gür  maşallah herkesin dikkatini çekiyor. Millet bize bakıyor. Ama içinde kalmasın.  

-Ben de izninle konuşacağım, 2 saattir dinliyorum...  Eğitim, statü olarak iyi bir yerdesin. Takdir ediyorum.  Ancak yuva kurmak için eşini bile aile izniyle onaylamaya çalışıyorsun. Şaka gibisin, dışarıdan facebook resimlerinden, etkinliklerinden takipteyim seni.. Oradaki kişiyi istiyorum ben. Burada masada oturan senle çok farklı gözüküyorsun.. 2 karakter. Oynuyorsun tribüne demek..  Desene ailem istemiyor..

-Kesinlikle ailem seni seviyor. İstiyor. Ancak tabuları yıkamıyorum.  Şartlar.. kurallar...

-Anlıyorum, aile meclisi hepimiz için önemlidir. Yuvayı dişi kuş yapar dense de  alt yapıyı güveni cesareti desteği beylerin yapması gerekir. Daha sen birey olduğunun farkında değilsin. Ailenin üzerinden geçiniyorsun. İşine gelince de zenginim diyorsun.

Bilirsin bizim göçmenler kızlarını hala dışarıya vermemeye özen gösteriyorlar. Bizimkiler de; yeme içme, kültür farkı olur yapamazsın üzülürsün diye seni bana uygun görmemişlerdi. Ne buldun bu adamda suyumu çıktı buraların diye başımın etimi yemişlerdi... İstenmeyen damattın... Ancak; ben bir bireyim, bu hayat benim, eşimi seçmek için kararımı kendim vereceğim. İstiyorum diye resti çekmiştim. Biz olalım diye... Ancak ben tek kaldım. Ailem şu an haklı çıktı. Bitti desem bayram edecekler. O derece biliyorsun...

-Öyle deme üzülürüm. Durumumu anlatıyorum. İzin yok. Ben de istiyorum . Ancak durum bu...

-Mümkün değil.. Senin ailen mutlu olsun diye gelemem. Zaten en baştan söyledim. Oralarda yapamam diye. 

Beyefendi gülüyor..

-Niye araba alırım sana, hemen 2 çocuk... Yakın şehirlere gidip gelirsin canın sıkılmaz. 

-Hiç komik değilsin diye bu sözlere tepki gösteren hanımefendi, "Bitti!.." dedikten sonra noktayı şu sözlerle koyuyor:

-Şaşkınlığımı hoş gör rica ediyorum. Gerildim. Sonuca gelelim.

Bana sürekli aileni anlatıyorsun. Aileni ön plana atıyorsun. Özgüvenin eksik arkadaş..  Şu da benim kararım dediğini duymadım. Her şey para değil. Sen karar veremiyorsun birey olduğunun farkında değilsin..

Ölüm sessizliği, buz kesen ortama eşlik ederken masalarındaki tabakları toplayan garsonun, "Başka bir arzunuz var mıydı?" sorusu cevapsız kalıyor...

Yazarın Diğer Yazıları