Birilerinin kayığına binmek ve 2018 kayığı!

Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül'ün 696 sayılı kararnameyle ilgili "Muğlaklığın giderilmesi gerekir" itirazına "Nasıl oluyor da bir anda affedersiniz gidip Bay Kemal'in kayığına biniyorsunuz?" diye cevap verdi biliyorsunuz.

Ben konunun Erdoğan-Gül arasındaki polemik tarafı ile şimdilik ilgilenmiyorum fakat Tayyip Bey, birilerinin kayığına binmek konusunu iyi ki hatırlattı!

Zira, iktidar kayığı olmuş, muhalefet kayığı olmuş fark etmiyor; asıl sorun, birilerinin kayığına binmektir zaten.

Kayık, Tayyip Bey'in olmuş, Kemal Bey'in olmuş ne önemi var? Birisinin kayığına binmişseniz, kendi aklınızı, düşünme yeteneğinizi hatta kimliğinizi, kişiliğinizi iskelede çıkarıp atmış oluyorsunuz!

***

Kayık ister siyasi, isterse dini, ideolojik veya ekonomik olsun, sonuç değişmiyor. Nasıl bir tarikata, cemaate girenler, şeyh efendiye teslim oluyorsa, Türkiye'de özellikle siyasi partilere, ideolojilere mensup olanlardan da aynı bağlılık isteniyor. Siyasi şeyhin tercihleri dışında kendi aklınızla bir fikir belirtirseniz, kayıktan atılıyorsunuz. Kayıktan atılanlar, suda boğulmamak için kendilerine yaklaşan ilk kayıkçının küreğine yapışıyor ve oradan da atılana kadar aynı bağımlılık içinde yaşıyor.

Siyaseti, dini veya ideolojiyi bu şekilde yaşayanlar, düşünmez; Attila İlhan'ın bir sorum üzerine söylediği gibi inanır! Soru ve cevap çok kısa olarak şöyleydi:

- Sayın İlhan, Türkiye'de bağnazlık hep sağa yakıştırılır. Fakat, solda da bir bağnazlık görüyorum... Bunun sebebi nedir?

-Bunun sebebi, bizdeki aydınların bilinç aydını değil, inanç aydını olmasıdır... İnanç aydını naklidir, inandığını söyler, kitapta böyle yazıyor der ve ona inanır... Bilinç aydını ise düşündüğünü söyler... Bizim solcu aydınlarımız da liberallerimiz de bundan kurtulamamış, yani inanç aydını olmuşlardır. "Marx der ki" ile "Adam Smith der ki" arasında bir fark yoktur.

***

Düşünmeyen insanlar, kayığına bindikleri kişinin emirlerini, Allah'ın ayetinden bile üstün görür, gerekirse ayetin anlamını bile liderin söylediğine göre yorumlar! Yani, birisinin kayığına binmekle insan, dini inancını bile beyninden söküp atmış olur. Çünkü onun taptığı gerçekte ne Tanrıdır, ne lideridir, ne de ideoloğu! Aslında onun taptığı, sadece maddi çıkarıdır! Birisinin kayığına binerek, hayatını devam ettirmekten başka çare bulamamıştır. Bu sebeple, kayığa binen insanlarda ahlâk veya vicdan aramanın anlamı yoktur. Bu tür insanların terör örgütleri içinde nasıl acımasızlaşabildiklerini yakın tarihte yaşadığımız olaylarla gördük. Siyasi kamplaşmada da durum bu kadar tehlikelidir!

Kemal Kılıçdaroğlu, belki tam bu noktaya işaret ediyor ve "Hepimizin oturup düşünmesi lâzım. Artık gün bir parti günü değildir. Gün, Türkiye günüdür. Türkiye'nin bekâsı, geleceğidir. Hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım." diyor ve herkesi "demokrasi kayığı"na binmeye çağırıyor. Aslında dinin gereği de akıl etmek, düşünmektir; bir piri faniye veya piri siyasiye teslim olmak değildir!

***

Bu itibarla, yapılan bir hatanın düzeltilmesini isteyeni aşağılamak, kendini hatadan münezzeh görmek olur ki bu durum gücün verdiği mutlak "bozulma"dır.

Diğer taraftan kayıkçının verdiği ödüllerle, makamlarla, mevkilerle başarılı olduğumuzu zannetmemeliyiz! Hepsi gelip geçicidir. FETÖ de makam dağıtıyordu, sonuç ne oldu? AKP kayığı da su almaya başladı! Bu sebeple birilerinin yüreği hop hop ediyor...

Elbette fikirlerimiz olmalı, siyasi partilere mensubiyet de duyabiliriz ama kimsenin kayığına binmemeliyiz. Şimdi hepimiz 2018 kayığındayız... Tercihlerimizle birlikte kendimize saygımız devam ediyor mu? Asıl başarı budur!

Yazarın Diğer Yazıları