Birlikte yaşamak...

Bu yıl  “Kutlu Doğum Haftası” nın ana teması  “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı” olarak belirlenmiş. Mezhep çatışmaları, dinî taassup ve etnik ayrımcılık yüzünden insanların birbirini boğazladığı bir ortamda “birlikte yaşamak” konusunun işlenmesi elbette faydalı olacaktır. Dolayısıyla, biz de bu yazımızda toplumun en küçük birimi olan “aile”yi ele alarak birlikte yaşamanın sırrını aile alegorisiyle anlatmaya çalışacağız.

Anne, baba ve çocuklardan oluşan bir çekirdek aile düşünün. Burada huzur ve ahengi sağlayan en önemli unsur “sevgi” ve “saygı”dır. Buna,  “iyilik” ,  “hoşgörü” ,  “eşitlik”  ve “uzlaşma” yı da ekleyebiliriz. Bunlar  “birlikte yaşama” nın altın ilkeleridir. Şimdi bu kavramları kısa kısa açmaya çalışalım.

 “Sevgi”  her şeyin başıdır. Hatta yaratılışın temelinde sevgi vardır. Lakin atasözümüzde de belirtildiği üzere  “muhabbet iki baştan”dır. Yani sevgi karşılıklı olmalıdır. Tek taraflı sevgi maksadı hâsıl etmez.

“Saygı”  ise herkese hatta her şeye değer vermektir. Zira Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Binaenaleyh, yaratılanı  “Yaratan” dan ötürü sevip saymalıyız.

 “Hoşgörü” bambaşka bir dünya... Olanı olduğu gibi kabul etmek ve farklılıklara tahammül etmek... Hadiselere  “Molla Kasım”  gözüyle değil,  “Derviş Yunus”  gözüyle bakmak. Yani “taş” değil  “toprak”  olmak. Fakat ölçüyü de elden bırakmamak...

Bu konuda şu hikâye bize rehberlik edebilir: Rivayet ederler ki genç bir çoban, yaşlı babasına, babacığım der, Allah geçinden versin, ama vakit saat yaklaşıyor. Senden sonra bu mesleği (çobanlık) ben yürüteceğim. Bana öyle bir nasihatte bulun ki kulağıma küpe olsun... Baba der ki oğul, halim-selim ol, hoşgörülü ol ama keskin dişli kurdu cesaretlendirecek kadar değil.

Demek ki hoşgörülü olacağız, lakin hoşgörümüzün kötüye kullanılmasına (suistimal edilmesine) da izin vermeyeceğiz.

“İyilik”... İnsan dünyaya iyilik yapmak için gelmiştir dersek yanlış söylemiş olmayız. İyilik yap denize at, balık bilmezse Halık bilir, derler. İyilik yapın denize atın, eminim hem balık bilecektir hem Halık...

“Eşitlik”... Mademki insanız, mademki Âdem ve Havva’dan vücut bulduk, yasalar karşısında eşit haklara sahibiz demektir. Rengimizin siyah yahut beyaz olması, ırkımızın şu veya bu olması neticeyi değiştirmez.

Ve “uzlaşma...” Şu elimizin parmaklarına bir bakalım, hepsi aynı mı? Aile fertleri, milletler ve insanlık da öyle. Farklı görüş ve uyuşmazlıklar muhakkak olacak. Hatta olması gerekir. Namık Kemal’in ifadesiyle “Bârika-i hakikat müsâdeme-i efkârdan doğar.”  (Doğrular, fikirlerin çarpışmasından ortaya çıkar.) Yanlış olan  “dediğim dedik, çaldığım düdük”  diyerek inat edip uzlaşmaya yanaşmamaktır. Aile bireyleri ne kadar uzlaşmacı bir tavır sergilerlerse birlikte yaşama da o nispette kolaylaşır, huzur ve saadet artar.

Şimdi yukarıdan beri izah etmeye çalıştığımız aile odaklı  “birlikte yaşama” ilkelerinin mahallemize, köyümüze, ilçemize, ilimize, ülkemize, diğer milletlere ve nihayet dünya ailesine dairevî şekilde yayılarak gereğinin kuvveden fiile geçirildiğini düşünelim, eminim başta savaşlar olmak üzere bütün haksızlıklar ve anlaşmazlıklar ortadan kalkar ve birlikte yaşamanın zevkine hep birlikte ereriz.

Şair haklı:

“İnsanız, anamız Havva, babamız Âdem//Topraktan yaratıldık, bir aileyiz hem//Birlikte huzur içinde yaşamak varken//Bu savaş, bu kin ve düşmanlık neden bilmem.”  (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları