Bitkisel tedavi son umut mu?

Türkiye’de son yıllarda, televizyon ve gazetelerde bitkisel tedavi ve yararlı bitki haberleri kaynıyor. Bugünkü yazımı, Ankara’da, kaçak inşaatlarda oturanların, ne kadar tehlikeli bir yaşamları var, ona ayırdım. Bu durumu tetikleyen, geçenlerde, Kaç-Ak saraya atanan, bir bitki uzmanı haberi. Önce olay, yorum sonra.  
Sabah gazetesinde çalışırken, yazar eşlerinden birinin, kansere yakalandığı ve çaresizlikle, ’Zakkumcu Doktor’ diye bilinen, Ziya Özel’in tedavisine başvurduklarını öğrenmiştim. Sonra arkadaşın eşini, bitkisel zakkum tedavisine rağmen kaybetmiştik. O yıllarda, acar bir muhabir olduğum için, Maryland eyaletinde, Ulusal Kanser Enstitüsü’nden randevu alıp, zakkumu araştırmıştım. O görüşmede, zakkum konusunu araştıran enstitüde görevli üç tanınmış Amerikalı profesörle konuştum. Kartları, hâlâ bende.
Hepsi de, kendilerine fon ayrılıp, durumu araştırdıklarını, yüz binlerce fare üzerinde, milyonlarca dolar harcandığını anlattı. Aldıkları sonucun, yazılıp çizilenlerle ilişkisi olmadığına işaret eden uzmanlar, Dr. Özel’i davet edip, ilacın nasıl hazırlandığını sorduklarını, ancak anlatılan usulün, tıp ve ilimle ilişkisi olmadığını vurgulamışlardı. Sonuçta uzmanlar, tedavi sonrası ölenler üzerinde yapılacak bir otopside, ölüm nedeninin, kanser mi, yoksa yüksek düzeyde zehir taşıyan zakkum mu olduğunun ortaya çıkacağını söylemişti. Hazırladığım yazı dizisini ise her halde o palavraların duyulmasını istemeyen gazete, yayınlamadı.
Bitkiler, her zaman, ilaç sanayisinin temel ham maddesidir. Ancak ilaç olarak verilecek doz, çok önemli ve hassastır. Mesela tıpta, 3 çay kaşığı veya 40 dakika cezvede kaynatın falan gibi, doz olmaz. Miligramlarla ölçülür, dereceler sabittir, kimyasal maddelerin yan etkileri vardır ve bitkisel tedavi, daha çok geri kalmış ülkelerde ve cahil toplumlarda yaygındır. Bir de bu tür tedavi, her türlü modern tıp tedavisi tükenmiş, umutsuz hastalar üzerinde uygulanır. Ben bu tedaviler sonrası, yaşamını kaybeden, çok sayıda hasta tanıyorum. Şimdi düşünün bakalım, Kaç-Ak saraya neden bu tür bir uzman atanır. Yorum sizlerin. Acaba son umut mu?
Gelelim ikinci konumuza. Aylarca, Türk ekonomisi, çöküyor dolar 2.50’ye çıkacak diye yazdım. AKP, hükümetlerinin lokomotifi inşaat sektörünü iflastan kurtarmak için devlet, çırpınıp duruyor. Duran ev satışlarını artırmak için, devletin takviye kredi vaatleri. Mesela arkadaşın örnek gösterdiği ABD’den akaryakıt örneği. Benzinin galonu, yani yaklaşık dört litresi, 1.95 dolar (4.75 TL). Litresine 4.25 TL’ye aldığınız benzinin litresini, biz 1.18 TL’ye alıyoruz. Yaklaşık dörtte biri. Vergi derseniz, burada da benzin üzerine, lastik, kara yolları, federal ve eyalet vergileri ödeniyor. Benzinle Kaç-Ak sarayı ödüyorsunuz.
Şimdi kalkıp, Amerika Başkanlık sistemiyle kendisini kıyaslıyor, anlamak mümkün değil. Nasıl olur da, Amerika’da olur da bizde olmazmış. Cahile laf anlatılamaz ama;
* ABD’de, milletvekilleri ve senatörleri, partiler değil, halk seçer, partiler onaylar ve aday gösterir. Bizdeyse kimin milletvekili adayı olacağına, parti lideri karar verir.
* Amerika’da siyasi partilerde, Genel Başkanlık ve Genel Merkez sistemi yok. ABD partilerinin genel başkanları, maddi konularla ilgilenir.  
* Amerika’da atamalar, Senato komisyonları ve genel kurul onayından geçer. Bakan, genel müdür gibi siviller dışında, askerler de komisyonda onaylanır. Tüm atanacak kişilerin güvenlik soruşturması, FBI tarafından yapılıp, komisyon üyelerine dağıtılır.
* Amerika’da Başkan, seçildikten sonra atadığı herkesin istifa dilekçesini alır. Yeni başkan gelmeden, cebindeki istifaları yürürlüğe koyar. Her başkan değişiminde 20 bin üst düzey yetkili istifa eder.
* Amerika’da, senatör ve milletvekillerinin, yalnızca kürsü dokunulmazlığı vardır. Bunun dışında, trafik cezası ve vergi borcu için bile, senatör ve milletvekilleri tutuklanır.
* Amerika’da adli sistem, bağımsızdır. Talimatla iş yapmaz. Federal hâkimler ve Yüksek Mahkeme atamalarını, Başkanlar yapar ama hayat boyunca görev teminatı vardır.
Şimdi oturun, düşünün ve bakın bakalım, bunlardan hangisi Türkiye’ye uyuyor diye. Son günlerde, ekonomik gelişmeler dışında, Erdoğan’ın generalleri Washington’a geldi. Ve çuvalcı generalden nişan aldı. Bu durum bana, NATO toplantıları için Washington’a gelen ve askerlerimizin başına çuval geçirildiğini benden öğrenen, bir başka generali hatırlattı; Hurşit Tolon. Ama o, Ankara’dan durumu doğrulattıktan sonra NATO toplantısını terk ederek Türkiye’ye dönmüştü. Sonra da Silivri’ye. Bu da yorumsuz...

 

Yazarın Diğer Yazıları