Biz bu Yaşar’ı yaşatırız

Biz bu Yaşar’ı yaşatırız

Altılı masadaki inişler çıkışlar, sağa yaslanan muhalefet, iki tur arasında birbirine giren CHP kadroları, beceriksizlik, tutarsızlık derken bir “Adam kazandı” seçimini daha geride bıraktık.

Beklenen oldu, “Oyunuz boşa gitmesin” çığırtkanlığı yapanların şapkasından yine tavşan çıkmadı.

Türkiye, kutusuna giden demokrasisinde, tarihinin en gerici Meclis’i ile yeni döneme başladı.

Kimileri şaşırdı, kimileri meseleyi koyuna keçiye bağladı.

Büyük bir çoğunluk AKP kapı kapı dolaşıp örgütlenirken, koca koca bütçelerle yan gelip yatan muhalefetin bunca yıl neden yerinde saydığına pek kafa yormadı.

5 yıllık döngü tamamlandı. “Sandıkta hesabını soracağız”cıların koltuk telaşı hız kazandı, eski isimler yeni görev cilaları ile sahnede yerini aldı.

Derken…

Geçtiğimiz günlerde Çiğdem Toker’in demokrasi için sokak yorumu gündemde epey yankı uyandırdı.

“Demokratik protestoları, hak arama özgürlüğünü kriminalize etmemek lazım” sözlerinin ardından “sus” işareti yapan eller bu sözlerin gündem olmasına engel olamadı.

Neyse…

Bizim meselemiz ne Toker’in sözleri ile başlayan tartışma, ne de sandık oyunlarının figüranları.

Bizim meselemiz Toker’in sözleri ile kimilerini telaşlandıran, kriminalize edilmeye çalışılan ve Anayasa’nın 34’üncü maddesinde hak olarak yer alan sokak.

Ne diyordu 34’üncü madde?

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Ve şöyle devam ediyor:

“Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

Madde 34’te bahsi geçen şekil, şart ve usuller ise 2911 numaralı kanun ile belirleniyordu.

Burada işler biraz karışıyor, tek tek gidelim…

Kanunun 3’üncü maddesinde Anayasa’da belirtilen hak, “Herkes, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre, silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüş düzenleme hakkına sahiptir.” denilerek destekleniyor.

Çelişkiler yumağı bu maddeden sonra başlıyor…

Anayasada hak tanınan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin engellenmesine ve kısıtlanmasına gerekçe olarak sunulan kanun maddelerinden bir kaçı şöyle:

“MADDE 7. —Toplantı ve yürüyüşlere ve bu amaçla toplanmalara güneş doğmadan başlanamaz.

Açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler güneşin batışından bir saat önceye, kapalı yerlerdeki toplantılar saat 23.00'e kadar sürebilir.

MADDE 10. — Toplantı yapılabilmesi için, toplantının yapılmasından en az yetmiş iki saat önce ve çalışma saatleri içinde, düzenleme kurulunun tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir.

MADDE 17. — Bölge valisi, vali veya kaymakam, kamu düzenini ciddi şekilde bozacak olayların çıkması veya milli güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi veya Cumhuriyetin ana niteliklerini yok etmek amacını güden fiillerin işlenmesinin kuvvetle muhtemel bulunması halinde veya devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile belirli bir toplantıyı yasaklayabilir veya iki ayı aşmamak üzere erteleyebilir.

MADDE 19. — Bölge valisi, kamu düzenini ciddî şekilde bozacak olayların çıkması veya Millî Güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi veya Cumhuriyetin ana niteliklerini yok etmek amacını güden fiillerin işlenmesinin kuvvetle muhtemel bulunması halinde veya devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile bölgeye dahil illerin birinde veya bir kaçında veya bir ilin bir veya bir kaç ilçesinde bütün toplantıları üç ayı geçmemek üzere yasaklayabilir.

MADDE 30. — Yapılmakta olan toplantı veya yürüyüşte huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla tehdit veya hakaret veya saldırı veya mukavemette bulunanlar veya başka bir suretle huzur ve sükûnun bozulmasına sebebiyet verenler, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren bir suç teşkil etmediği takdirde, bir ya da altı aydan üç yıla kadar hapis ve beş bin liradan yirmi bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.

MADDE 32. — Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşlere silahsız olarak katılanlar emir ve ihtardan sonra kendiliğinden dağılmazlar ve hükümet kuvvetleri tarafından zorla dağıtılırlarsa, bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis ve beş bin liradan otuz bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır”

Hal böyle olunca Anayasa ile uygulama usulünü belirleyen kanun maddeleri arasındaki çelişkiyi eski Cumhuriyet Savcısı Ruşen Gültekin ve Anayasal hakların uygulanabilirliği için verdiği mücadele ile tanınan Avukat Doğan Erkan ile konuştum.

“ANAYASAYA AYKIRI KANUN YAPMIŞLAR”

Eski Cumhuriyet Savcısı Ruşen Gültekin, hiç kimseye haber vermeksizin şiddete dayalı olmadan her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının Anayasa ile verildiğini ancak şekil, şart ve usulleri belirleyen 2911 nolu kanunun Anayasaya aykırı olduğunun altını çizerek başladı anlatmaya:

“Anayasaya aykırı kanun yapmışlar. ‘Kamu güvenliği, kamu düzeni, kamu sağlığı’ der kanun. Mesela LGBT’lilerin Taksim’e yürüyüşü ya da bir siyasi partinin Taksim’e yürüyüşü hangi kamu düzenini bozuyor? Hangi kamu sağlığını bozuyor? Nedir bunun tehlikesi? Oysa orada valinin tek bir görevi vardır: Yürüyüşe gelen insanların güvenliğini sağlamak. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını layıkı ile yapmalarına izin vermek. Dolayısı ile bu gösterilere verilmeyen her izin için görevde olduğum dönemde gelen itirazlar üzerine toplantı ve gösteri yürüyüşüne izin vermeyen valiliğin kararını iptal ederdik. Yargı bağımsızlığı kalmadığı için bu artık yargı denetimine tabi edildi.

Polis emre göre ‘Dağılın’ uyarısı yapıyor insanlar da hakları olduğunu düşünerek dağılmıyorlar. Fakat görünen hukuk açısından burada bir yasak var, valilik kararı var ve polis de bunu uygulamak zorunda. Ve o andan itibaren polisin hareketine engel olduğun her anda TCK 265 anlamında ‘görevliye direnme’ suçu işliyorsun ve burada gözaltına alınıyorsun. Ve Emir kanunu yasal.

‘BUNLAR YASAL AMA MEŞRU DEĞİL’

Burada tartışmamız gereken yasallık ve meşruluk arasındaki sınır nedir? Bunların hepsi yasal ama meşru değil, Anayasaya aykırı olduğu için.”

‘2911 NUMARALI KANUNUN TAMAMEN KALDIRILMALI’

Avukat Doğan Erkan ise 2911 numaralı kanunun tamamen kaldırılması gerektiğini ve kanunun Anayasa’nın kriterine uymadığını belirtti:

“2001 yılında bir değişiklik yapıldı. Anayasa barışçıl gösteriyi silahsız ve saldırısız olarak ele alır ve bunu da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi’nden alır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de buna ‘barışçıl gösteri’ der. Her ikisi de aynı şeyi ifade eder.

‘Silahsız ve saldırısız her gösteri önceden izin almaksızın yapılabilir’

Bu da Anayasa’mızın düzenlemesidir.

Buna rağmen 2911 numaralı kanun, ‘Şu eylemler kanuna aykırı eylemlerdir’ diyor ve bir sürü şekli unsuru kanuna aykırı kabul ediyor.

‘Barışçıllık’ kriterine yani Anayasa’nın kriterine uymamış oluyor...

Önceden başvuru yapılmadan gerçekleştirilen gösteriler, havanın kararmasından sonra yapılan gösteriler, kamu kurumlarının müştemilatı, parklar, yollar…

Bunların hepsini baştan kanuna aykırı sayıyor. Kanuna aykırı eylemde de 2911 sayılı yasanın 32’nci maddesi şöyle bir yetki veriyor kolluğa:

‘Kanuna aykırı eylemde kolluk ‘dağılın’ ikazında bulunur. Dağılmazsa yakalama yapar, dağıtır.’

‘KANUNA AYKIRILIK HALLERİ ANAYASAL DEĞİL’

Peki bu kanuna aykırılık halleri Anayasal mı?

Değil.

Bizim başvurularımız sonucunda Anayasa Mahkemesi üç tane maddeyi iptal etti. Bunlar da cümleyi dolandırıp tekrar yasaya soktular. Bunlardan bir tanesi, genel yollarda gösteri yürüyüşü yapılması kanuna aykırı sayılıyordu.

Oysa ki Avrupa’daki savaş karşıtı yürüyüşleri gibi büyük gösteri yürüyüşlerinde büyük meydanlar, bulvarlar tutulur ki o gün barış isteği hayatı durdurur.

Genel yollar kanuna aykırı kabul ediliyordu, bunu iptal ettirdik.

Yurttaşların günlük yaşamını aksatmak da kanuna aykırı kabul ediliyordu, biz bunu da iptal ettirdik.

Tabii polis, ‘Kanuna aykırı dağılın’ demiyor.

‘İzinsiz toplandınız dağılın.’ diyor. Halbuki Anayasa bu hakkı tanıyor.

Biz bunu da kaldırttık ancak daha sonra hükümet tasarısı ‘hayatı önemli ölçüde aksatmak’ yasaya aykırıdır diyerek tekrar koydu. Oradaki ‘önemli ölçü’yü belirleyecek olan kolluğun keyfi ya da valinin, bakanın siyasi emri oluyor ne yazık ki.

‘2911 NOLU KANUN DEMOKRATİK DEĞİLDİR’

Gezi eylemlerinden sonra o zamanki kamu başdenetçisi bir rapor yayımlamıştı.

O zaman ‘2911 nolu kanun çağın ihtiyacını karşılamaktan uzaktır, demokratik değildir, bir gösteri ve toplanma kanunu çıkmalıdır’ denmişti.

Bu durumun gerçekliği şöyle; bağımsız hakimler 2911’e bakmıyor, Anayasa dikkate alınarak yargılamada beraat veriliyor.

Pratikte beraat alıyoruz. Alamasak bile Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin onlarca kararı var.

En önemlilerinden bir tanesi Taksim 1 Mayıs yasağıdır. Her gözaltından sonra davalar açılır. Anayasa Mahkemesi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de ‘1 Mayıs Taksim’de kutlanır tabi ki, barışçıl gösteridir bu’ der ve ihlal verir. Sonra devlet tazminat öder. Polislerin gözaltılarından sonra Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi tazminata mahkûm eder.

ERDOĞAN: PARASI NEYSE ÖDERİZ

Ancak zamanında Tayyip Erdoğan ‘Neyse parası öderiz’ demişti ve bunlar uygulanmaya devam ediliyor. Sonuç olarak 2911 nolu kanun tamamen kaldırılıp demokratik bir gösteri kanunu yürürlüğe konulmalıdır. Ayrıca gözaltına alınan yurttaş için Anayasa Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tazminata hükmettiğinde o ceza kolluğa rücu edilmelidir. O zaman kolluk bu kadar orantısız kuvvet uygulayamaz.”

Avukat Doğan Erkan edilen mücadeleyi, olması gerekeni ve olanı böyle anlatırken Erdoğan birkaç gün önce umutları kutulara hapsedenlere, “Ülkemizdeki en büyük sıkıntı gayretli bir muhalefetin olmayışı” diye seslendi.

Güler misin ağlar mısın(?)

Geride kalan seçimlerin sorumluluğunu almaksızın yerel seçimlere doğru pozisyon alan muhalefetin sözüne kulak asar mısınız bilinmez ama…

Birileri “kutu da kutu” derken Anayasa değişikliği sesleri daha da yükselmeye başladı.

Bir şeyler yapmalı...

Şimdiye kadar Yaşar Yaşamaz kabul edilen bazı anayasal hakların geleceği, iktidarın bile 'muhalefetsizlikten' yakındığı bu ortamda şansa kadere bırakılmamalı.

'Tarihi' denen lakırtıları tarihe gömmeli ve Yaşar’a derhal sahip çıkmalı...

Yazarın Diğer Yazıları